Biz işçiler çeşitli sorunlar yaşıyor, hayatın hengâmesi içinde bu sorunlara aşılamaz, çözüm bulunamaz gözü ile bakıyoruz çoğu zaman. Örgütsüz olduğumuz ve bu sorunların birbiri ile bağlantısını göremediğimiz için çözümsüz sorunlar olduğunu düşünüyoruz.
Fabrikadaki çalışma koşullarımızdan başlıyor her şey. Fabrikada çok düşük ücretler ile çalışıyoruz. Birçok fabrikada ya asgari ücret ya da asgari ücretin biraz üzerinde bir maaş ile çalışmak zorunda kalıyoruz. Açlık sınırı 1000 liranın üzerinde. 800 ya da 900 lira maaş haliyle yetmiyor. Ev kirası, elektrik, doğalgaz, okul masrafları derken aldığımız para kuşa dönüyor. Burada devreye fazla mesailer giriyor. Biz işçiler maaşımızı biraz daha artırabilmek için fazla mesailere kalıyoruz. Zaten en az 8, 10 saat olan çalışma süremiz zaman zaman 15-16 saatte kadar çıkıyor. Mesaimizden kesilmesin diye hastalandığımızda rapor bile alamıyoruz. Çünkü en ufak bir kesinti aybaşında bir masrafın eksik kalması anlamına geliyor. Haliyle bu kadar uzun saat çalışma, iş kazası ve meslek hastalığı riskini de kat be kat artırıyor. Zaten iş güvenliği önlemleri alınmadığı için fabrikalarda yaşamlarımız pamuk ipliğine bağlı. Buna bir de uzun iş saatlerinin verdiği yorgunluk ve stres de eklenince iş kazası kaçınılmaz oluyor. Sonra “işçinin dikkatsizliğinden” diyerek iş kazalarının sorumluluğunu işçiye bağlıyorlar. Bu koşuların bir diğer sonucu da meslek hastalıkları. İşçiler iş güvenliği önlemleri alınmadığı için uzun saatler boyunca çalışınca bel boyun fıtıkları, kas ağrıları, akciğer rahatsızlıkları gibi sorunlar yaşıyorlar.
Bu kadar uzun çalışınca sosyal hayat diye bir şey de kalmıyor haliyle. Ailemizle meselâ sinemaya bile gidebilmemiz için önce zamana, sonra paraya ihtiyacımız var. Zaten üç kuruş maaş alıyoruz. O da en temel ihtiyaçlarımıza bile yetmiyor. Aslında insanın en büyük ihtiyaçlarından bir tanesi de sosyalleşmekken buna bile fırsat bulamıyoruz. Böylesine uzun saatler çalışmak, zamanla ev ile iş arasına sıkışmamıza neden oluyor.
Bütün bu sorunlarımızın kaynağında uzun iş saatleri ve aldığımız düşük ücretler yatıyor. Şöyle bir düşünelim; gerçekten insanca yaşayabileceği bir maaş alan bir işçi, fazla mesailerde heba olmak ister mi? 14 hatta 16 saat çalışır mı? Elbette hayır. Gerçekten iyi bir maaş alan bir işçi, buna gerek duymaz. O zaman o işçinin iş kazası ve meslek hastalığı riski de azalmış olur. O durumda ev ile iş arasına sıkışmaz, sosyal hayattan da kopuk olmayız.
Bizleri ev ile iş arasına sıkıştıran, sosyal hayattan koparan uzun iş saatleri ve düşük ücretler hepimizin hayatını olumsuz etkiliyor. Aslında tüm bunların temelinde biz işçilerin örgütsüz oluşu var. Önümüz 1 Mayıs. İşçilerin Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü. Böylesine anlamlı bir günde bir araya gelmeli; ücretlerin yükseltilmesi, iş saatlerinin kısaltılması, iş kazalarının son bulması için alandaki yerimizi almalı ve taleplerimizi haykırmalıyız.
Ücretler Yükseltilsin, İş Saatleri Düşürülsün!