
İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’a sayılı günler kalmışken, Türkiye işçi sınıfının kalbinin attığı İstanbul’da 1 Mayıs’a yönelik keyfi yasaklar devam ediyor. AKP hükümeti Taksim’de 1 Mayıs kutlanması konusunda 2010 öncesinde ve 2013’te sergilediği yasakçı ve zorba tutumu bu yıl da sürdürmekte ısrar ediyor.
Başbakanın ve onun talimatları doğrultusunda hareket eden İçişleri Bakanıyla İstanbul Valisinin Taksim yasağı ile ilgili sundukları gerekçeler demagojiden ibarettir. Yasak tümüyle keyfidir. AKP hükümeti azgın bir sermaye hükümeti olarak devletin geleneksel işçi sınıfı düşmanlığını, Taksim kinini sürdürmektedir. Hükümet sözcüleri, Taksim gibi merkezi bir yerde hayatın durmasına izin verilemeyeceğinden ve “güvenlik sorunu”ndan dem vurarak keyfi yasaklarına bahane üretmeye çalışmakta, işçi emekçi yığınları cam-çerçeve indiren vandallar olarak resmetmektedir. Oysa şimdiye dek, adeta sıkıyönetim ilan ederek sadece Taksim’de değil tüm İstanbul’da hayatı felç eden bizzat hükümet olmuştur, 1 Mayıs’ı kutlamak isteyen işçi ve emekçiler değil. 1 Mayıslardan Newrozlara, yüz binlerin meydanlarda taleplerini haykırıp güçlerini kitlesel bir şekilde egemenlere göstermek istedikleri tüm eylemlerde şimdiye kadar yaşanan sorunların tek sorumlusu yasakçı ve zorba tutumunda ısrarcı olan hükümet ve devlet güçleri olmuştur.
Bir işçi sınıfı örgütü olan UİD-DER, işçi sınıfını ve toplumun diğer ezilenlerini hedef alan tüm baskılara karşı olduğu gibi, bunun somut bir parçasını oluşturan Taksim yasağına da karşıdır. İşçi ve emekçilerin 1 Mayıs’ın işçi sınıfı açısından tarihsel bir anlamı olan Taksim Meydanında kutlanması talebi, sonuna kadar haklı ve meşru bir taleptir. Burjuva hükümetlerin keyfi yasakları karşısında Taksim’i 1 Mayıs alanı olarak yeniden kazanmak işçi sınıfının mücadele konularından biri olmaya devam etmektedir. Ancak Taksim’in işçi sınıfına açılması talebi 1 Mayıs taleplerimizden yalnızca biridir. 1 Mayıs gibi tarihsel sembol niteliğindeki mücadele günleri, işçi sınıfının bilinç, örgütlülük ve mücadelesini ilerletmenin ve sermayeye karşı sınıfın örgütlü gücünü göstermenin bir aracı olarak görülmelidir. Bu da her şeyden önce, işyerlerinde, işçi mahallerinde, sanayi havzalarında 1 Mayıs’ın anlam ve ruhuna uygun, kararlı, sabırlı ve sürekli bir çalışmayı yürütmeyi, mücadeleyi direngen ve sürekli kılmayı gerektirmektedir. Mesele yılın bir gününde belli meydanları “kızıllaştırma” meselesi değil, kapitalist sömürü düzenine, baskılara, yasaklara örgütlü bir karşı-duruşun fabrikaları, işyerlerini ve işçi mahallelerini bir bütün olarak kızıllaştırmasını sağlayabilmektir. İşçi örgütlerine düşen sorumluluk budur. Bu temel görevler savsaklanarak 1 Mayıs’ın alan tartışmasına indirgenmesi, 1 Mayıs’ın anlamının bir kez daha daraltılması ve karartılması demektir ki, uzun bir süredir yüz yüze olunan gerçeklik ne yazık ki budur.
Hak-İş, Memur-Sen ve Türk-İş’in üst bürokrasisinin hükümete tümüyle angaje olan bir hatta davrandıkları çok açıktır ve bu aleni durum bu 1 Mayıs’ta bir kez daha tüm çıplaklığıyla görülmüştür. Türk-İş bürokrasisi hükümetle Taksim üzerinden karşı karşıya gelmemek için, aklınca ön alarak Kadıköy için başvuruda bulunmuştur. Ne var ki, Taksim gibi Kadıköy de Erdoğan’ın gazabından payını almış ve Türk-İş açıkta kalmıştır. Türk-İş üyesi sendikaların oluşturduğu Sendikal Güç Birliği Platformu’nun Türk-İş ve DİSK’i ortak ve güçlü bir 1 Mayıs örgütlemek için çaba harcamamakla eleştirmesi ise anlamlı ve önemlidir. Gerek Türk-İş’in işbirlikçi tutumu gerekse DİSK’in sol lafazanlık ardına saklanmaya çalışılan sorumsuz tutumu kabul edilemezdir. Yeterli hazırlık ve örgütleme çalışması yapmadan işçileri Taksim’e çağırmakla, gerçek bir sınıf sendikacılığı yapılmış olmaz.
1 Mayıs kutlamalarını bu günün sınıfsal özüne ve anlamına uygun bir yaklaşım ve sorumlulukla ele almak, hazırlıkları bu bilinçle yapmak, başta sendikalar olmak üzere tüm işçi örgütlerinin görevidir. UİD-DER fabrikalarda, işçi havzalarında, işçi mahallelerinde yürüttüğü 1 Mayıs çalışmalarını bu bilinçle sürdürmektedir. Ulaşabildiği tüm işçileri bu mücadele gününde alanlarda taleplerini haykırmaya, sermayeye ve onun hükümetine karşı gücünü göstermeye çağırmaktadır. Bu çağrının karşılıksız kalmadığı da ortadadır.
UİD-DER olarak başta DİSK ve KESK olmak üzere tüm sınıf örgütlerini, sorumsuz ve sol lafazan tutumlardan arınmaya çağırıyoruz. Birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs’ın yerine ikame edilmeye çalışılacak dar kadro eylemleriyle, sözde mücadeleci/devrimci lafazanlıkla bezeli basın açıklamalarıyla belki bir kesim kendini tatmin edebilir ama işçi sınıfının geneli açısından sorun olduğu yerde durmaya devam eder. Sınıfımızın en geniş kesimlerini birleşik mücadeleye sevk etmek için her türlü çaba gösterilmelidir. Hükümetin giderek artan keyfi yasaklarına ve despotluğuna karşı mücadelenin temel ekseni sınıfın sesinin işyerlerinden ve işçi mahallelerinden yükseltilmesinden geçmektedir. Bunun için işçi sınıfının en azından sendikalı kesimlerinin bu yasaklara karşı birleşik kitlesel mücadelesi inşa edilmelidir. Bu yapılmadığı sürece, İstanbul gibi bir sanayi kentinde, işçi sınıfının geniş kitleleri hükümetin azgın saldırıları karşısında 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma günlerinde bir kez daha hareketsizliğe mahkûm edilmiş olacaktır. Bunun sorumluluğu ağırdır.