İçinde yaşadığımız düzen, patronların işçileri sömürmesine dayalı kapitalist sistemdir. Kapitalizm, ortaya çıktığı günden bu yana işçileri en vahşi biçimde sömürüyor, işçi çocukları da bundan fazlasıyla nasibini alıyor. Avrupa’da 1700’lerin sonu ve 1800’ler boyunca sanayi çok hızlı bir şekilde gelişiyordu. İşçilerin durumu içler acısıydı. O yıllarda doğru dürüst ne sendika ne iş kanunu ne sigorta ne de sosyal hak vardı. İşçilerin haklarını arayabilecekleri hiçbir örgütleri yoktu. İşte o dönemde 6-7 yaşlarındaki çocuklar günde 9-10 saat çalıştırılabiliyordu. Daha küçücük yaşlarında işçi çocukların belleri kamburlaşıyor, kemikleri çarpılıyordu. Çocuklar makinelerin başında uyuyakalıyor, ustalar onları döverek uyandırıyorlardı.
cocuk-isci2.jpg [2]
O yıllardan sonra sözde çok şey değişti. Çocukların çalıştırılmasını engellemek ve iş koşullarını düzeltmek için yasalar çıkarıldı. Elbette bu yasalar önemlidir ve daha da geliştirilmelidir. Ama kâğıt üzerindeki yasalar tek başına hiçbir işe yaramaz. Yönetmeliklere göre, 14 yaşını bitirmiş ama 15 yaşını doldurmamış çocuk işçiler, yardımcı büro işleri, düşme ve yaralanma riski olmayan meyve sebze toplayıcılığı, satış ve paketleme gibi hafif işlerde çalıştırılabilirler. Bu çocuklar şayet okula gidiyorlarsa günde iki saatten fazla, okulu bitirmiş iseler günde 7 saat ve haftada 35 saatten fazla çalıştırılamazlar. Ama bu yasağa uyulmuyor ve işyerleri denetlenmiyor. Geçtiğimiz sene, Adana’da okul harçlığını çıkarmak için 100 lira haftalıkla bir plastik fabrikasında çalışan 13 yaşındaki Ahmet Yıldız’ın başı pres makinesine sıkışmıştı. Ahmet, çocuk yaşında feci bir şekilde yaşamını kaybetmişti. Ahmet, gözünü kâr hırsı bürümüş patronların ne ilk ne de son kurbanıydı. 2013 yılında 59 çocuk işçi iş kazalarında hayatını kaybetti.
Resmi rakamlara göre dünya üzerinde 306 milyon, Türkiye’de ise yaklaşık 1 milyon çocuk çalışıyor. Türkiye’de çocuk işçilerin 292 bini 6 ilâ 14 yaş arasında. Çalışan çocukların yarısı okula gitmiyor. 400 bini tarımda çalışıyor. Aşırı sıcaklar, zehirli tarım ilaçları, salgın hastalık, akrep ve yılan sokması gibi tehlikelere maruz kalan çocuklar, çadırlarda yaşıyor, okula gidemiyorlar. 217 binden fazla çocuk sanayi alanında çalışıyor. Buna iş kazalarının en çok görüldüğü, tehlikeli sektörler olan madenler ve inşaatlar da dâhil. 277 bin çocuksa hizmet sektöründe çalışıyor.Gerekli denetimler yapılmadığı için çıraklık uygulaması kapsamında çalıştırılan çocuklara büyüklerle aynı iş yaptırılıyor, çalışma saatleri sınırlamasına uyulmuyor. İşverenler çıraklara ödedikleri ücreti gider olarak gösteriyorlar, vergiden muaf tutuluyorlar. İşverenler, sigorta primleri devlet tarafından ödenmesine rağmen çırak işçilere asgari ücretin %30’u kadar ücret veriyorlar. Çırak, işe girerken bir sözleşme imzalıyor ve bu sözleşme nedeniyle işyerini değiştirmesi zorlaşıyor.
Çocuk işçiler, henüz çok küçük oldukları için ağır çalışma koşulları ve kötü muameleye karşı savunmasız kalıyorlar. Fiziksel ve ruhsal gelişimleri bundan olumsuz etkileniyor. Yaşamlarının geri kalanında acısını duyacakları sağlık sorunları ile karşı karşıya kalıyorlar. Eğitimlerini tamamlayamıyor, oyun oynayamıyor, kendilerine vakit ayıramıyorlar. Sürekli olarak bir mahrumiyet duygusu yaşıyorlar. Hayatın tadını çıkaracakları zamanda yıpranıyor, tükeniyorlar.
İşçilerin yine işçi olan çocuklarının tüm bu sıkıntılara katlanmak zorunda kalmalarının nedeni, ailelerinin düşük ücretlere ve işsizliğe yani kapitalist sömürüye mahkûm edilmesidir. Bu nedenle işçi ailelerinin çocukları için yapabilecekleri en iyi şey, kapitalist sömürü sistemini ortadan kaldırmak için mücadele vermektir. Kapitalizme karşı örgütlenen işçiler, evlatlarının geleceğini ortak mücadele ile değiştirebilirler.