40 bin polisi ve onlarca TOMA aracını seferber eden burjuva devlet, alana girmek isteyenleri sabahtan akşama kadar polis terörüyle durdurmaya çalıştı. Gün boyu süren polis terörü sonucunda onlarca kişi yaralanarak hastanelere kaldırıldı. Yüzlerce kişi ise gözaltına alındı, gözaltına alınanlara karakollarda işkence yapıldı.
AKP hükümeti, tümüyle keyfi olarak Taksim’i 1 Mayıs kutlamalarına kapatmakta ve emekçilere dağı taşı adres göstermektedir. Lafa gelince toplanma özgürlüğünden dem vuran AKP, tam bir ikiyüzlülükle emekçilere “gidin 1 Mayıs’ı Yenikapı’da kutlayın, kent merkezleri kutlama yeri değil” demektedir. Oysa kent merkezlerinde toplanma en demokratik ve son derece meşru bir haktır. Kent merkezlerinin dışında, toplumun gözünden ve kulağından ırak yerlerde miting yapmak işin doğasına aykırıdır. Çok açık ki AKP hükümeti, işçi sınıfının kent merkezlerinde gücünü göstermesini istememektedir. İtaatkâr ve kanaatkâr bir toplum yaratmak isteyen AKP, uzayan iş saatlerinden, düşük ücretlerden, taşeronluk uygulamasından, iş kazalarından ve iş cinayetlerinden canı yanan işçi kitlelerinin mücadeleye adım atmasına vesile olacak 1 Mayıs kutlamaları istememektedir.
AKP, Taksim’i 1 Mayıs kutlamalarına kapatarak ve ortaya çıkan görüntüleri kullanarak toplumdaki yapay kutuplaştırmayı devam ettirme ve hatta daha da derinleştirme niyetindedir. Aslında AKP, 1 Mayıs kutlamalarını, burjuva siyasetindeki iktidar kavgasının ve kutuplaşmanın bir parçası haline getirmeyi hedeflemiştir. Böylece ağır sorunlarla boğuşan geniş emekçi kitlelerin 1 Mayıs’a ve Taksim’e kendi sınıf çıkarları üzerinden değil, burjuva iktidar kavgasının kutuplaştırdığı pencereden bakması istenmiştir.
Elbette bugün burjuva siyasetindeki kavganın toplumda ve geniş emekçi kitleler üzerinde bu denli etkili olmasının nedeni, işçi sınıfının örgütsüz olması ve bağımsız sınıf çıkarları temelinde tutum alamıyor olmasıdır. Ne var ki işçi sınıfının içinde bulunduğu bu durumu aşıp geçmesi için ne sendikalar ne de sosyalistlerin çoğunluğu üzerlerine düşen görevleri yerine getirmektedirler. Sendikalar burjuva siyasetindeki kutuplaşma temelinde bölünerek burjuva partilerin arkasına takılırken, sosyalist çevrelerin çoğunluğu ise işçi sınıfı mücadelesini ileriye taşımak için herhangi bir çaba sarf etmemektedir. İşte bu çıkışsızlık ortamında, ne yazık ki kazanan, başta AKP olmak üzere burjuva siyaseti olmaktadır.
Burjuva siyasetinin tuzağına düşüldüğü müddetçe işçi sınıfı kendi bağımsız sınıf çıkarları temelinde örgütlenemez. İşçi sınıfının güçlü bir örgütlülükle alanlara çıkmaya hazır olmadığı, bu yönde moral ve motivasyondan uzak olduğu bir ortamda, hemen hiçbir talep hayata geçirilemez. Düşük ücretlerden iş saatlerinin kısaltılmasına, iş cinayetlerinden taşeronlaştırmaya, Taksim yasağının aşılmasından tüm sendikal-siyasal yasakların kaldırılmasına kadar, işçi sınıfının ekonomik ve demokratik talepleri, bütünlüklü bir bakış açısı ve örgütlü mücadeleyle kazanılabilir. İşte bu bilinçle örgütlü mücadele büyütülmelidir.