
Haberi duyduğumda, madendeki patlama sanki benim beynimdeydi. Sarsıldım. Çok şey söylemek istiyordum. Kelimeler boğazıma düğümlendi. Ertesi gün okulda yine bu konu konuşuluyordu. Biz de bir öğretmen arkadaşla biraz konuşabildik. Zil çaldı. Derse girmemiz gerekiyordu. Sınıfa girdim. Dersimiz “Medya Okur Yazarlığı”ydı. Çocuklar kendi aralarında konuşuyorlardı telaşlı telaşlı. O gün bir haber metni yazacaktık. Aklımda hâlâ aynı önyargı vardı. Birkaç öğrenci dışında haberdar olan yoktur diye düşündüm. O yüzden haber metnini çıktı alıp getirmiştim yanımda. Bir öğrenciye okutacaktım ve sonra derse başlayacaktık. Sordum: “Çocuklar, bugün paylaşmak istediğiniz bir haber var mı bizimle?” Sınıfın yüzde doksanı hep bir ağızdan: “Soma maden ocağında patlama olmuş, işçiler ölmüş öğretmenim” dediler. Yanıltmışlardı beni. Haberle ilgili çok kısa bir iki şey söyledikten sonra boş kâğıtları dağıttım. “Hissettiklerinizi bu kâğıtlara yazın” dedim. Gerisi onlardaydı…
Dostlar, yaşları 13 olan işçi çocukları, geleceğin işçileri o kâğıtlara bakın neler anlattılar:
“O kadar ölü insanın vebali kime? Bunların sorumluları kim? O ölen insanların aileleri kim bilir şimdi ne yapıyorlar? Ölenlerin ailelerine kim yardım edecek? Bunların hepsi benim beynimde oluşan sorular. O insanların içinde yaşlı olanlar da var genç olanlar da... O gençlerin nişanlıları, çocukları, eşleri şimdi ne kadar üzgündür. Kendimizi bir an o ölen kişilerin ailelerinin yerine koyalım ve düşünelim. Mesela benim babam o madende ölse beni kim sevip okşayacak? O ölen kişilerin çocukları da böyle hissediyordur. O aileler şimdi ne yapacak? Açıkçası bilmiyorum.”
“Bu haberi duyduğumda yemek yiyorduk. Haberi duyduğum zaman canım yemek yemek istemedi. Bu haberi ilk başta duymak istemedim. Ama oradaki insanların, çocukların babası, abisi öldü. Onlar sabaha kadar iki gün boyunca uyumadan haberini beklediler. Ya ölü ya da diri ama yine de haberlerini almak istediler. Çocukların babasız kalması gerçekten çok kötü bir durum. Onların yerinde biz de olsak elbet biz de beklerdik. Ben küçükken babamın veya annemin de bir gün öleceğini bilmezdim. Dünyanın sonuna kadar onlarla yaşayacağımı sanırdım ama büyüdükçe hayatın ne zor olduğunu anladık elbette anlamaya da devam edeceğiz. Belki de küçük bir çocuğun babası ölmüş olabilir. Onların yerin kaç metre altında ne zorluklarla çalıştığını elbet onlar kadar bilmiyoruz. İnşallah diğerleri ölmez ve diğer maden işçilerine de bir şey olmaz.”
“Bu haber dünyanın her yerinde izlendi. Ve herkes duydu. Ve Türkiye ağlıyor. 205’den daha fazla işçi ölmüş. Ve aralarında bizim yaşımızda olan var. Bu yüzden bu hepimizin başına gelebilir. Hayatımızın her yerinde karşımıza çıkabilir. Bu insanlar para kazanmak için çalışıyorlar. Hayatta kalmaya çalışıyorlar. Eğer o gece vardiyası değişimi sırasında olmasaydı bu kadar işçi hayatını kaybetmezdi. İnşallah bir daha böyle bir şey yaşanmaz.”
“Ben bu haberi ilk gördüğümde çok üzülmüştüm. Çünkü orada çalışırken ölen kişi babam ya da abim de olabilirdi. Bir tuhaf olmuştu içim. İçimde bir korku var. Benim dikkatimi çeken de vardiya değişiminde olması. İnsan tesadüf olmadığını düşünüyor. Eğer herhangi biri bu haberi duyduğunda üzülmez ise kalpsiz olmalı. Çünkü oradaki kişi babanız da olabilirdi ve siz de annenizle birlikte hastane kapılarında ya da Soma’daki o maden ocağında bekleyen kişi olabilirdiniz. Şu an bile içimde bir umut var. Bir sürü kişi ölmüş olabilir ama en azından diğer kişilerin kurtulmuş olması da umut verici. O işçiler oraya sınavla giriyorlar. Ama çaresizler yapacak bir iş yok. Bir de hastane kapısındaki yazı ‘bir avuç kömür için bir ömür verenlere’ O kişilerin kurtulması dileğiyle…”