Bu topraklarda işçiler açısından son yıllarda yaşanan acıların en büyüğü yaşanıyor. Soma’daki işçi katliamından sonra bile gün geçmiyor ki acı bir haber almayalım. Farklı işçi bölgelerinde, farklı iş kollarında, sırf patronlar daha fazla kâr elde etsin diye iş güvenliği önlemleri alınmıyor ve bundan dolayı her gün bizim gibi ekmeğini kazanmaya giden 3-4 işçi arkadaşımız yaşamını yitiriyor. Soma’da yaşanan katliam bize Başbakanın kıyaslama yaptığı 1800’lü yılların madenlerindeki koşulların halen varlığını sürdürdüğünü gösterdi. Yoğun çalışma ve taşeron sistemi bu koşulları her gün yeniden üretiyor.
Katliamın ardından, katledilen 301 maden işçisinin neden öldüğü, bunun sorumluları ve nedenleri unutturulmaya çalışıyor. İlk günlerde bu düzenin bozuk taraflarını gösteren haberler, yerini, “ölen madencilerin yakınlarına ne kadar para verilecek?”, “şehit mi değil mi?”, “mevcut çalışma koşulları için iyileştirme yapılabilir mi?” gibi haberlere bıraktı. Bu süreçte Başbakanın açıklamaları insanın kanını dondurur halde. Açıklamalarda bu ölümleri nasıl durduracaklarına dair hiçbir şey yok. Ölen maden işçisi kaç gün çalışmış olursa olsun ailesi işsizlik fonundan aylık alabilecekmiş, yakınlarından biri kamuya girebilecekmiş vb. Yani aileler birkaç kuruş verilip susturulmak isteniyor.
Bunları gördükçe, zamanında UİD-DER olarak yürüttüğümüz “İş kazaları kader değildir, işçi ölümlerini durduralım” kampanyasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlıyorum. Patronlar daha fazla kâr elde edecek diye yüzlerce işçi yaşamını yitirmesin, işçilerin sorunlarına çözüm bulalım ve tüm bu sorunların kaynağı olan kapitalist düzene son verelim diye çalışmaya devam ediyoruz. İşçilere bu katliamların nedenlerini anlatmak ve onları örgütlü mücadeleye katmak için yorulmadan çalışmak gerekiyor.