AKP hükümeti ve patronların işçi sınıfına yönelik saldırıları hız kesmeden devam ediyor. Bizden önceki işçi kuşaklarının canları pahasına mücadele ederek kazandıkları pek çok hakkımız örgütlü olmadığımız için tek tek elimizden alınıyor. Esnek, güvencesiz, sendikasız çalışma, düşük ücretler, giderek yaygınlaşan ve daha da yaygınlaştırılmak istenen taşeronluk sistemi bu saldırıların sadece bir kısmı. İşçilerin örgütsüzlüğünden faydalanarak gemi iyice azıya alan AKP hükümeti ve patronlar, sendikal ve siyasal özgürlükleri keyfi biçimde engellemekten geri durmuyorlar.
Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, 6 bin cam işçisinin başlattığı grevin 8. gününde Bakanlar Kurulu kararıyla 60 gün ertelenmesi yani fiili olarak yasaklanması oldu. Cam işçilerinin Türkiye’nin farklı bölgelerinde başlattığı bu grev Türkiye işçi sınıfı açısından oldukça anlamlıdır. Çünkü cam işçisinin elde edeceği küçük bir kazanım bile pek çok sektördeki işçiler için bir umut ışığı olacak ve örnek alınacak. Yine bu kapsamda diğer işkollarında da grup toplu iş sözleşmesi hazırlıklarının başlaması, cam sektöründeki kazanımların bu süreçte bir domino etkisi yaratma ihtimalinin olduğunu gösteriyor.
Metal işkolunda TİS hazırlıkları sürüyor. Petrokimya sektöründeki irili ufaklı pek çok fabrikada da aynı telâş var. Elbette ki cam işçilerinin elde edecekleri en ufak bir başarının sendikalı, sendikasız demeden tüm işçiler üzerinde yaratacağı etkiden ödü kopan AKP hükümeti çareyi grevi yasaklamakta bulmuştur. Hatırlayacak olursak yine AKP hükümeti 2004 yılında da cam işçisinin grevini yasaklamıştı. Aynı zamanda hava işkolunda grev hakkının yasaklanması da bundan bağımsız düşünülemez. İşçilerin elindeki en önemli hak arama aracı olan grev hakkının bu kadar keyfi biçimde yasaklanması biz işçilerin meydanı boş bırakmış olmamızdandır. Lafa gelince özgürlükten, haktan, hukuktan, adaletten bahsedenler söz konusu işçi sınıfı olduğunda en geri, en anti-demokratik uygulamaları arka arkaya hayata geçiriyorlar. Aslında patronlar ve onların temsilcisi olan hükümetler kendi sınıf çıkarları doğrultusunda hareket ederek örgütlü olduklarını ortaya koyuyorlar. Ya biz işçiler? İşte meselenin bam teli de bu kısmıdır. Evet, bugün işçi sınıfı mücadelesi açısından tablo biraz karamsar olabilir. Ancak bu sonsuza dek böyle gideceği, asla değişmeyeceği anlamına gelmiyor. Patronlar işçi sınıfının gücünün farkındalar. İşçiler bir araya gelirlerse kurulu düzenlerinin nasıl tepetaklak olacağını biliyorlar. İşte bundan ödleri koptuğu için de grevleri yasaklıyor, işçi direnişlerine, eylemlerine azgınca saldırıyorlar.
Sendikal, siyasal yasaklar mücadele ile aşılır. Mücadelenin yolu da örgütlü olmaktan geçer. Patronların gözümüzün içine baka baka yeni saldırı planlarını hayata geçirmelerine, bizden çaldıklarına sessiz mi kalacağız? Yoksa sesimize ses katıp örgütlü mücadeleyi mi büyüteceğiz? Seçim bizim. Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!