
Şişecam’ın çeşitli kentlerde üretim yapan 10 fabrikasında 20 Haziranda başlayan grev, birinci haftasında AKP hükümeti tarafından “genel sağlığı ve milli güvenliği bozucu nitelikte olması” gerekçesiyle 60 gün süreyle ertelendi, yani fiilen yasaklandı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Birinci İşçi: Açıkça söylemek gerekirse beklediğim bir şeydi. AKP hükümeti zamanında sürekli grevler erteleniyor. Hükümet sermayeye çalışıyor. İşverenler ne derse onu yapıyor.
Daha öncede 2003 yılında ertelenmişti değil mi?
Evet daha öncede bu deneyimi yaşadık.
Sizce gerçekten cam grevi genel sağlığı ve milli güvenliği tehdit mi ediyordu?
İkinci İşçi: Bence bunlar tamamen yalan. 2003 deki grevimizi ertelemelerinin sebebi ulusal güvenliği tehdit edici unsur olmasıymış. Neymiş diye sorduk. Ulusal güvenlik nedir? Dediler ki “biz askeri araçların camlarını üretiyoruz. Eğer bir savaş çıkarsa askeri araçların camları kırılırsa askeri aracımız kalmaz.” Yani savaşacak durumumuz olmazmış. Böyle bahanelerle bizim grevimizi ertelediler. Şimdiki grevi de yine aynı sebepten ertelediler. Hâlbuki bu istediklerini kapsam dışı bir fabrikada üretebilirler. Tamamen bahane yani.Aslında yasalar fiilen grev yapmanın önüne geçiyor. Nerede sendikalar örgütlü bir biçimde grev yapmaya kalksalar önlerine yasaklar çıkıyor. Bakanlar kurulu erteliyor. Daha önce de lastik işçilerinin grevi ertelenmişti. Havayolu işçilerinin grev yapmasının önüne çeşitli yöntemlerle geçtiler. Oysa grev sözde anayasal bir hak. Peki, bu durumda işçiler yasalar dâhilinde haklarını nasıl arayacaklar? İşçilerin ne yapması gerekiyor?
Üçüncü İşçi: Sermaye ve hükümet bir araya gelerek köle gibi çalıştırıp taşeronlaştırmak istiyor. Sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin önüne geçmek için yapılan bir tür tezgâh. Yani başka bir anlamı yok. Biz de bunun karşısında boş durmayacağız. Direnmeye devam edeceğiz. Bir avuç da kalsak ne olursa olsun elimizden geleni yapacağız. 10 gündür sergilediğimiz tablo ortada. Kamuoyuna yansıttığımız tablo ortada. Ama hakkımızı almak için cama can katan 60 derecenin karşısındaki alın terimizi almak için biz bunları yapacağız. Bu dirençlerimizi göstereceğiz. Onlar ne kadar geldikçe üzerimize biz de o kadar direneceğiz.
Siz daha önce Paşabahçe’de 1991 ve 2001’de bu deneyimleri yaşamışsınız. Orada bazı eylemlerle haklarınızı aldınız. Nasıl yapmıştınız? O günün koşulları neydi?
Birinci İşçi: 600 işçi atılmıştı. O dönemin şube başkanı Ahmet Okuyan şalteri indirdi. Direnişe geçtik. 21 gün boyunca evimize gitmedik. Fabrikanın etrafını çevik kuvvet çevirmişti. Ama polisin etrafında da başta işçi aileleri olmak üzere Beykoz halkı Paşabahçe halkı ve emekten yana olan kurumlar, örgütler, diğer işçiler vardı; onlar bizim yanımızda olmuşlardı. Esnafın bizlere uzaktan attığı domateslerle yaşadık. Bütün herkes çok destek oldu. Hepsine sonsuz minnettarız. 21. günün sonunda zaferi kazandık. Atılan işçi arkadaşlarımız geri döndü. Direnmeden kazanmak yok. Bedel ödemeden hak alınmaz.
İkinci İşçi: Bizim bir sloganımız var. “Yaşasın örgütlü mücadelemiz” deriz. Bizim başarıya ulaşmamızdaki tek araç birlik ve beraberliğimizdir. Bütün işçiler aileleriyle ve çevremizle beraber birlik ve beraberliği sağlamalı, daha güçlü, kararlı bir şekilde ilerleyebilmeliyiz.
Yasal zorunluluktan dolayı hepiniz işyerlerinize geri döneceksiniz ve 60 günlük süre beklenecek. Peki, bu süre nasıl değerlendirilebilir size göre? Bundan sonrası için ne tip hazırlıklar yapılması gerekir?
Üçüncü İşçi: Grevimiz ertelenmiş olsa da mahkeme tekrardan 1 ay içersinde sonuç verecek. Biz yine sözleşmemizin gidişatını işçiler olarak güç birliğiyle devam ettireceğiz. Sözleşmenin akıbeti için geleceğimiz için elimizden gelen her şeyi yapacağız.
60 gün sonra tekrar greve çıkma durumu gerçekleşirse, buna bugünkü moralle mi katılacaksınız?
Birinci İşçi: Eğer tekrar hükümet grevimizi ertelemezse büyük bir moralle katılacağız. Daha da güçlenmiş olarak katılacağız. Çünkü şu anda ambarlardan mal çıkarılamaz diye 2 adet yargı kararı var. Şu anda bile işvereni geriletmiş olarak iş başı yapacağız.
İkinci İşçi: Şöyle düşünüyorum. Bizim bu dördüncü grevimizin ertelenmesi oldu. Her seferinde sudan bahanelerle grevlerimiz erteleniyor. Haklarımız elimizden alınıyor. Bundan sonraki aynı olayda daha kızgın ve kararlı bir şekilde greve çıkarız diye düşünüyorum. Bu bahanelerle bizleri enayi yerine koyup küçük görüyorlar. Başka bir şey değil bu. Bunları göz önüne alarak daha kızgın daha kararlı bir şekilde greve çıkarız diye düşünüyorum.
Bunun sağlanabilmesi için Mersin’deki diğer işçi sınıfı unsurlarıyla da dayanışma ve birlik içinde olmak gerekiyor. Bu süreçte bunun örülmesi gerekiyor. Mersin’de başka büyük fabrikalar var. Örgütlü, sendikalı, sendikasız işçiler var. Liman işçileri, soda sanayi işçileri var. Başka yerlerdeki işçilerle de herhalde bu sürecin gidişatına dair bir işbirliği yapma noktasına gelmeyi düşünürsünüz?
İkinci İşçi: Zaten var. Petrol-İş her zaman yanımızdaydı. Liman işçileri her zaman yanımızdaydı. Onların grevinde de biz onların yanındaydık. Sürekli birlik beraberliğimiz var. Bundan sonra daha da güçlenir bu.
Diğer bölgelerdeki işçilere mücadeleyle ilgili bir mesajınız var mı?
Birinci İşçi: Hep birlikte dayanışmaya devam. Gücümüz birlikten gelir. Teşekkür ederiz.
Üçüncü İşçi: Sizlerin aracılığı ile sesimizi duyurabilirsek ne ala. Teşekkür ederiz.
İkinci İşçi: Benim bir felsefem vardır. Bir şeye inanırım. Ve o inancımı gerçekleştirmek için kararlı ve inançlı bir şekilde yılmadan mücadelemi sürdürürüm. İmkânsız diye bir şey yoktur. Mutlaka başarıya ulaşırız. Yeter ki inançlı ve kararlı olalım.