
Ortadoğu’da kanlı bir savaş sürüyor. Türkiye’nin yanı başında kıyamet kopuyor. Zalim egemenlerin savaş ateşi emekçi halkları kasıp kavuruyor. Şehirler bombalanıp yıkılıyor. İnsanlar kurşuna diziliyor. Yüz binlerce insan öldü. Milyonlarca insan göç etmek zorunda kaldı. Başları kesilen insanların vahşet görüntüleri, savaş ganimeti olarak köleleştirilen, tecavüze uğrayan kadınlar ve satılan çocuklar yaşanan savaşın gerçekleridir.
Bu savaş işçilerin, emekçilerin, yoksulların savaşı değildir. Bu savaş bölgeden çıkar elde etmek isteyen kapitalist egemenlerin savaşıdır. Petrol başta olmak üzere, enerji kaynaklarını, suyu, toprağı, madenleri ve diğer doğal kaynakları yağmalamak isteyen küresel ve bölgesel kapitalist güçlerin savaşıdır. ABD, Rusya, AB gibi emperyalist güçlerin, Türkiye, İran, Suudi Arabistan, İsrail gibi bölgesel güçlerin güdümünde yürüyor bu savaş. Irak ve Suriye’de iktidar için kapışan savaş çeteleri, küresel ve bölgesel kapitalist güçlerden aldıkları para ve silah ile kan döküyor. Türkiye’nin de dâhil olduğu bu kapitalist devletler, bölgede akan kanın baş sorumlusudurlar.
Dinleri imanları para olan kapitalist güçler, savaşı, mezhep çatışmalarını kullanarak örgütlemektedirler. Sünni-Şii çatışmasını körükleyen egemenler halkları birbirine boğazlatmak istiyorlar. Dinsel ve mezhepsel kışkırtmalar, çeşitli inançlara sahip tüm bölge halklarını tehdit etmektedir. AKP, Türkiye’de Sünni mezhep inancını siyasi bir kimlik haline getirerek örgütsüz işçileri peşinden sürüklemeye, bu temelde siyasi destek elde etmeye çalışıyor. CHP ve MHP gibi sermaye düzeninin partileri de mezhepsel düşmanlıklara açıkça karşı çıkmıyor. UİD-DER’de örgütlü bilinçli işçiler ise mezhepsel düşmanlığa ve insanların dini inançlarının siyasete alet edilmesine karşı çıkıyor; tüm halklara ve inançlara özgürlüğü savunuyorlar.
Küresel ve bölgesel kapitalist güçler Ortadoğu’da “kurtlar sofrasını” kurmuştur. Bölgesel güç olma ve kendi patronlarını daha zengin etme peşindeki AKP hükümeti, kapitalist çıkarları için bu kurtlar sofrasına oturmuştur. Sünni-Şii çatışmasını körükleyip Sünni cephenin liderliğine soyunan AKP hükümeti kirli savaşın aktörleri içerisindedir. Önce Özgür Suriye Ordusu’na, ardından El Kaide ve IŞİD çetelerine destek veren hükümet yaşanan acılardan doğrudan sorumludur.
4 milyon Suriyeli ülkesinden kaçmak zorunda kaldı. Bu insanlar çevre ülkelerde hayata tutunmaya çalışıyorlar. Suriyeli göçmenlerin bir kısmı Türkiye’ye geldi. Türkiye’de patronlar, çaresiz durumdaki Suriyelileri asgari ücretin bile altında para vererek uzun saatler çalıştırıyorlar. Fırsatçı patronlar tarafından kayıt dışı, sigortasız, her türlü güvenceden yoksun olarak çalıştırılan, iş cinayetlerinde öldüklerinde kayıtlara bile geçirilmeyen bu insanlar, bugün Türkiye’de işçi sınıfının en çok ezilen sömürülen kesimleri arasındadır.
Suriyeliler gelmeden önce de hayat şartlarımız zordu. Suriyeli göçmenlerin artmasıyla beraber bazı bölgelerde ücretlerin düşürülmesi, işsizlik, kiraların artması gibi sorunlar daha da ağırlaştı. Göçmen işçilere karşı kışkırtmalar ve saldırılar gündeme geldi. Emperyalist savaşa ve AKP hükümetinin kirli politikalarına karşı çıkmayıp, patronların dayattığı düşük ücretlere ve artan çalışma saatlerine karşı mücadele etmeyip mazlum Suriyeli göçmenleri tüm sorunların kaynağı olarak göstermek ne akılla ne vicdanla bağdaşır. Göçmen işçilere karşı düşmanlık, Türkiye’deki kapitalistlerin tam da istediği şeydir. Irkçılık ve yabancı düşmanlığı ile mazlumları birbirine düşürmek, sömürü düzeninin alçakça bir oyunudur. Örgütlü ve bilinçli işçiler sömürü düzenine karşı mücadele eder, yabancı düşmanlığı tuzağına düşmez. Patronların sömürü düzenine ve hükümetin kirli politikalarına karşı çıkmayıp mazlum Suriyeliye saldıran, aklını ve vicdanını kaybetmiştir. “Düşene bir tekme de sen vur” anlayışı, işçi ve emekçilerin değil, kapitalistlerin ahlâkıdır.
İnsani duygularını ve duyarlılığını yitirmemiş bir insan “benim yapabileceğim bir şey yok” diyerek bir kenara çekilemez. Emperyalist savaşa ve egemen güçlerin kirli politikalarına elbette tek tek bireyler olarak karşı duramayız. Bir işçi, duyarlı dahi olsa örgütsüz ise siyaseten bir hiçtir. Daha fazla vakit kaybetmeden örgütlü mücadelede yerimizi almalıyız. Emperyalist kurtlar sofrasının dağıtılıp savaş son verilmesi, barış ve huzurun gelmesi, gerçek bir demokrasinin kurulması, insanların sömürülmesinin ortadan kalkması için işçi sınıfı kapitalizme karşı örgütlü bir mücadele vermelidir.