
Kardeşler, hepimiz kendimize sormalıyız: Nasıl bir dünyada ve nasıl bir düzende yaşıyoruz? Bizlerin, çocuklarımızın ve onlardan sonraki neslin geleceği nasıl belirlenecek? Daha da önemlisi kim belirleyecek?
Evet, kim belirleyecek geleceğimizi?
Sömürünün, savaşların ve sınıfların olmadığı, iş kazalarında işçilerin ölmediği, insanın insanı ezmediği bir düzen mi, yoksa kapitalizm mi?
Kapitalizm çürümüş ve tükenmiştir. Kapitalizm insanlığa yıkım ve gözyaşından başka hiçbir şey veremez, vermemektedir. Çünkü kapitalizm, insanın insanı sömürdüğü, bir avuç kapitalistin/patronun bizim ürettiğimiz zenginliğe el koyduğu, milyarlarca insanın ise yoksulluk ve sefalet koşullarında yaşadığı bir düzenin adıdır.
Kısacası, dünyanın neresinde olursa olsun işçi sınıfı üretiyor, patronlar sınıfı ise üretilen zenginliğe el koyuyor. Kapitalist sömürü düzeninde sefahat ve ihtişam bir yanda, sefalet öte yandadır.
Bu düzende her gün 1 milyardan fazla insan aç yatıyor. Dünya nüfusunun yarısından fazlası yoksulluk koşullarına katlanıyor. Her sene 11 milyondan fazla çocuk açlıktan ve önlenebilir hastalıklardan ölüyor.
Yani kapitalist sistem tam anlamıyla akıl dışı bir sistemdir. Teknolojik gelişmeler sonucu günde 4 saat ve hatta daha az çalışarak tüm insanlığın temel ihtiyaçlarını asgari düzeyde karşılamak mümkün hale gelmesine rağmen, iş saatleri uzuyor ve işsizlik giderek tırmanıyor.
Biz işçilerin dünya kadar sorunu var. Uzayan iş saatleri, düşük ücretler, taşeronlaştırma sistemi, güvencesizlik, iş kazaları ve iş cinayetleri sorunlarımızın başında geliyor. İşte Soma’dan sonra Torunlar İnşaat’ta 10 işçi kardeşimizi daha sermayeye kurban verdik. İş güvenliği önlemleri alınmadığı için 2014’ün ilk dokuz ayında, iş kazalarında daha şimdiden 1300 işçi yaşamını kaybetmiş durumda.
Kardeşler, bu düzende her şey bir mal olarak görülür.
Önemli olan insan değil, paradır, sermayedir, kârdır. Başta medya olmak üzere düzenin tüm kurumları insanlara bu düşünceyi aşılıyorlar.
Örneğin toplumun süte ihtiyacı olması önemli değildir. Eğer süt kârlı değilse, patron süt tesisini kapatır ve gider silaha yatırım yapar.
Üretilen silahlar, Ortadoğu’da görüleceği üzere kurşun veya bomba olarak emekçi halkların tepesine yağarken, kapitalistler büyük kârlar elde ederler. Emperyalist-kapitalist devletlerin başını çektiği savaşların amacı pazar ve yatırım alanlarına el koymaktır. ABD emperyalizmi Irak’ı ve Afganistan’ı yerle bir ederken ve savaş görüntüleri film gibi televizyonlarda sunulurken, silah şirketlerinin kârları da kat be kat artmaktaydı.
Şunu hiç unutmayalım: Savaş kapitalist düzenin ayrılmaz bir parçasıdır.
İşte bu nedenle bugün Suriye, Irak ve tüm Ortadoğu tam bir savaş bataklığına dönüşmüş durumda. Milyonlarca insan yerini yurdunu terk ederek göçmen hale gelmiş, acımasız ve insanlık dışı koşullarda yaşamaya mecbur edilmiştir.
Bir kez daha altını çizelim: Kapitalist sömürü düzeni işçilere, emekçilere, kısacası insanlığa yıkım, acı ve gözyaşından başka hiçbir şey veremez.
Kardeşler, bilmeliyiz ki bu kâr düzenine mahkûm değiliz. İnsan emeğinin sömürülmediği, işsizliğin, açlığın, yoksulluğun, savaşların, iş cinayetlerinin, acı ve gözyaşının olmadığı bir dünya mümkündür.
Geçmişten günümüze emekçiler zorbalığa boyun eğmemiş, umutsuz olmamış ve daima sömürüsüz bir dünya için mücadele etmişlerdir. Etmeye de devam edecekler!
Ama bu mücadeleler çeşitli nedenlerden ötürü hedefine ulaşamıyor. Çünkü işçiler, hem yaşadıkları ülkelerde hem de dünya ölçeğinde tam bir birlik içinde değiller. Tüm zenginliği üreten işçiler birleştiklerinde, onların karşısında kimse duramaz. İşte patronlar bu gerçeği çok iyi biliyorlar.
Bundan ötürü işçileri çeşitli biçimlerde bölüp parçalıyor ve bir araya gelmelerinin önüne geçmeye çalışıyorlar.
Farklı milletlerden ve dinlerden olan işçileri milliyetçilik ya da dinsel ayrım temelinde birbirlerine karşı kışkırtıyorlar.
Şöyle dönüp Türkiye’ye bir bakalım: Egemen sınıfı oluşturan burjuvazinin partileri, toplumu farklı kutuplara bölmüş durumdalar. Kendi çıkarları için toplumu yapay bir şekilde bölen AKP, CHP ve MHP; halkın çeşitli kesimlerini birbirine karşı kışkırtmaya ve hatta düşmanlaştırmaya çalışmaktadır.
Ne yazık ki aynı sınıfın parçaları olan işçiler, birlik ve beraberlik içinde olamadıkları için bu düzen partilerinin arkalarına takılıyorlar.
Oysa işçilerin çıkarları, patronların çıkarından tamamen farklıdır. Dolayısıyla işçilerin adresi patronlara hizmet eden düzen partileri olamaz, olmamalıdır.
Şurası çok açık ki, eğer biz işçiler sorunlarımız etrafında bir araya gelip birleşmezsek, AKP kılını kıpırdatmayacak. Düzen partileri kendi çıkarları için bizleri bölüp parçalamaya devam edecekler.
Buna izin vermeyelim!
Biz işçi sınıfıyız ve işçi sınıfı olarak kendi bağımsız çıkarlarımız temelinde örgütlenmeli, birleşmeliyiz.
Birleşip mücadele ettiğimizde, diğer milliyetlerden işçilerin de bizlerin sınıf kardeşi olduğunu göreceğiz. Hangi millet veya dinden olursa olsun, sınıfsız, sömürüsüz bir dünyanın kapılarını ancak işçilerin mücadelesi açabilir. Çünkü tüm zenginliği üreten, ama işsizliğe ve yoksulluğa katlanan ve kapitalist sömürü düzeninden çıkarı olmayan tek sınıf işçi sınıfıdır.
Kapitalizme boyun eğmek zorunda değiliz. Sömürünün ve savaşların olmadığı, kadınların ve çocukların ezilmediği, tüm insanların özgür olduğu sosyalist bir dünyayı kuracak gücümüz var. Yapmamız gereken şey, işyerlerinden başlayarak ülke genelinde ve aynı zamanda dünya ölçeğinde işçi kardeşlerimizle yan yana gelmek, bilinçlenmek ve kapitalizmi tarihin çöplüğüne atmak için mücadele etmektir. Bir kez daha vurgulayalım: Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurmak hayal değildir!