
Merhabalar kardeşler, bizler Beylikdüzü’nde çalışan metal işçileriyiz. İşe gidiş gelişleri de sayarsak on iki saat zamanımızı patron için harcıyoruz. Fabrikada posamız çıkarılana kadar çalıştırılıyoruz. Üzerimizdeki yorgunluğu atmadan ertesi gün tekrar erkenden işbaşı yapıyoruz. Yetmiyor hafta sonları fazla mesailere bırakılıyoruz, yetmiyor iş kazası geçiriyoruz. Yemekler derseniz ayrı bir dert. Yemeklerde et bulamıyoruz ama onun yerine yenilmeyecek yabancı maddeler çıkıyor. Bazen bir arkadaşımızın yemeğine bir parça et düşmüşse onu şanslı olduğu için tebrik ediyoruz. Yeterince ve sağlıklı beslenemediğimiz için kendi sağlığımız da bu durumdan etkileniyor. Bir gün, “tencere tava, hep aynı hava” olmasın diye aramızda para toplayıp birlikte bir piknik organize ettik. Yaklaşık otuz kişi bir araya geldik. Bazı arkadaşımız kırmızı eti rüyasında görüyor ama toplu olarak et alacağımız için daha uygun olacaktı. Bu nedenle “kırmızı et varsa geliriz” diyen arkadaşlar da vardı. İlk olarak nereye gideceğimiz on gün öncesinden belirlendi, daha sonra ulaşım için araç ayarlandı. Kimler evlerinden ne getirecek, kimler alışveriş yapacak, nasıl buluşulacak diye planlandı. Yani başından sonuna kadar işçiler organize etti bu pikniği.
Tabii işçilerin bu organizasyonundan rahatsız olan patron yalakası bir şef de vardı ve kendisinden şu sesler yükseldi: “Böyle bir piknik yapılıyorsa neden bana danışılmıyor, neden ben organize etmiyorum? Ben ve patronum olmadan işçiler böyle bir işe girişmemeliydiler, zaten beceremezler ki…” Ama tabii ki öyle olmadı. İşçiler bu piknikte her biri farklı görevler alarak dört dörtlük bir piknik yaptılar. Birlikte eğlenmesini, birlikte sofraya oturmasını, sofradan kalkmasını, sohbet etmesini, oyunlar oynamasını, eğlenmesini de bildiler. Farklı memleketlerden, farklı etnik kökenlerden, farklı inançlardan işçiler bir araya geldiler. Burada birbirlerini daha iyi tanıyıp, bir nebze de olsa birbirlerine güvenebilmenin bir adımını atmış oldular.
Bu arada et yiyebilmiştik ama en ucuzundan; yani Et ve Balık Kurumu’ndan. Eh sonunda dişlerimizin parçalayamadığı eti midemize göndermek zorunda kaldık. Sadece karnımız doymadı tabii aç kalan ruhumuz da doydu. Bizler sürekli çalıştığımız için tam bir makine haline geliyoruz. Bu piknikteki eğlence, sohbet, oyunlar, şarkı söylemeler, şarkı dinlemeler aç kalan ruhumuzu biraz olsun kendine getirdi. İnsan olduğumuzun bilincine vardık.
Sonuç olarak birbirlerini sadece çalışma ortamından tanıyan işçiler burada birbirlerileriyle daha iyi kaynaştılar. İşçiler genel olarak birbirlerine pek güvenmedikleri için patronların karşısına da çıkmaya cesaret edemiyorlar. Patronlar istedikleri zaman işçiler arasında dil, din, ırk, mezhep ayrılıkları yaratarak birbirine düşürebiliyorlar. Bizler bu konuda uyanık olmalı, kendi ortak çıkarlarımız için, geleceğimiz için kardeşleşmeliyiz. Ancak bu şekilde daha iyi yaşam koşullarımızı oluşturur ve daha sağlıklı bir şekilde yaşayabiliriz.