
Köyden çıkıp İstanbul’a geldiğimde daha 18 yaşındaydım ve hemen işe girip çalışmaya başladım. Tüm dar gelirli ailelerin çocukları gibi ben de okuyamadım. Genç yaşımda çok ağır koşullarda çalıştım, ezildim. Bugün de hâlâ çalışıyorum. İlk çalıştığım yer kadayıf, yufka üreten bir işyeriydi. 20-25 kişi olarak her gün tır dolusu yufka üretiyorduk bu işyerinde. Bugün ben sendikanın ne olduğunu biliyorum. UİD-DER’in çalışmalarına katılan bir işçi olarak geçmişe baktığımda keşke daha o yaşlarda bugünkü kadar bilinçli olsaydım diyorum. Ben o zaman bir yıl boyunca sigortasız çalışmıştım. Bilinçsizdim, bir yol gösterenim yoktu. Yanımda öncü bir işçi yoktu. Ben de ne yapacağımı bilemedim. Bir yıl boyunca sesimi çıkarmadan, boynumu büküp sigortamın yapılmasını bekledim. Ama sesimi çıkarmayınca sigortamı hiç umursamadılar. Sigortam yapılmayınca ben de o işyerinden çıkmak zorunda kaldım.
Şimdiki aklım olsa ben o işyerinden çıkmaz, sigortam yapılıncaya kadar uğraşır, mücadele ederdim. Sigortası yapılmayan arkadaşlarıma da yol gösterirdim. Şimdi bunun faturasını ödüyorum. O işyerindeki patron benim hakkımı yedi. O nedenle de ben şimdi bir yıl daha geç emekli olacağım. Bilgim olsaydı, sendikayı bilseydim, bana yol gösteren bilinçli bir işçi arkadaşım olsaydı, UİD-DER gibi işçi derneği olsaydı daha farklı olurdu. İşçinin devamlı önünü görmesi lazım, yarınını görmesi lazım. Ama biri gösterirse görürüz. İşsizken hep işimiz olsun isteriz ama işçinin hakkını bilmesi de çok önemli. En önemlisi bu! Hakkımızı bilmediğimizde, sesimizi çıkarmadığımızda patron bizim hakkımızı yiyor. İşçiler ancak UİD-DER gibi derneklere gelirse haklarını, nasıl mücadele edeceklerini öğrenirler.