
O gün sabah 8’de işbaşı yaptığımız zaman diğer günlerden hiçbir farkı olmayan bir koşuşturmayla işe koyulduk. Makineler çalışmaya, o tanıdık, kulakları sağır edici pres sesleri artmaya başladı. Bu boğucu makine seslerinin arasında daha işe başlayalı 20 dakika olmuştu ki preshaneden bir feryat yükseldi. En başta ne olduğunu tam anlayamadık, çünkü gürültü nedeniyle her zaman arkadaşlarımıza sesimizi duyurmak için bağırarak konuşmak zorunda kalırız. Ancak bu seferki başkaydı. O acı çığlık yeniden yükseldi: “İbrahim, İbrahimmm!”
Sesin geldiği yere koştuk. İbrahim Abi de aynı anda koştu. Ali Abi ne yapacağını şaşırmış vaziyette kanlar içindeki eline bakıyordu. Ancak bedeni bu acıyı daha fazla taşıyamadı. Hemen işçi arkadaşları koştu yardımına. Kucakladılar Ali Abiyi. Kanlı elini sarıp sarmaladılar, kopan parmağının parçalarını çıkardılar presin içinden. Ali Abi arkadaşlarının kucağında arabaya bindirilip hastaneye götürüldü. Tüm bunlar sadece birkaç dakika içinde oluvermişti. Ali Abinin çalıştığı presin önünde işçi arkadaşlarının gözleri dolu dolu, yerdeki kanları gördükçe içten içe öfkelendiler. Dakikalarca kimse çalışmadı. Makinesinin başına giden hiçbir işçinin eli işe varmadı. 25 senedir burada şoförlük yapan İsmail Abi öfkeyle, acıyla; “Yeter artık! Yıllardır bu fabrikada çalıyorum. Parmağı, kolu kopan işçileri hastanelere taşımaktan bıktım usandım. Nasıl bir vicdansızlıktır bu böyle?” diyerek hissettiği acıyı, öfkeyi haykırdı.
Ali Abi o gün özel bir hastanede ameliyata alındı. Kopan başparmağı yerine dikildi. Fakat pres başparmağını parçaladığı için ameliyat tam anlamıyla başarılı olamadı. Kazanın yaşandığı o günden sonra günlerce hiçbir işçi yüksek sesle birbirine bir şeyler anlatmaya çalışmadı. Çünkü en ufak bir çığlıkta, gürültüde bütün işçiler yine birinin kaza geçirdiğini düşünerek işi gücü bırakıp sesin geldiği tarafa yöneliyordu. Günlerce işçiler öfkeyle karışık bir sessizliğe büründüler. Çünkü bu ne ilkti, ne de son. Çünkü preslerde kolunu bırakanı da görmüşlerdi, parmağını bırakanı da.
“Bizim başımıza ne zaman gelecek?” sorusunu ve tedirginliği bir kenara ne zaman bırakacağız. Ancak bir araya geldiğimiz ve örgütlü olduğumuz zaman. Patronlara iş güvenliği önlemlerini ancak işçilerin örgütlü gücü aldırabilir. İşte o zaman çığlık sesleri duymayacak, tedirgin bir şekilde çalışmayacak ve en önemlisi de birleşen işçiler olarak diğer haklarımızı da patronlara kabul ettireceğiz.