
Bir keresinde maaşlarımıza zam yapılmamıştı, on kişi toplanıp patronun kapısına dayandık, tak tak patronun kapısına vurdum içeri girdim. Patron sorun nedir dedi. Ben de …..bey, maaşlarımıza zam yapılmadı, onu konuşmaya geldik dedim. Patron kaç kişi geldiniz dediğinde arkama bir dönüp baktım ki kimse kalmamış.
Bilmem bu dediklerim sizlere de tanıdık geldi mi? Bu hikâyeyi birkaç kez işittim işçi arkadaşlarımdan. Ne zaman bir şeyler yapalım desek ortaya birisi atlayıp bu hikâyeyi hatırlatıyor ve “arkama bir dönüp baktım ki tek kalmışım, aman arkadaşım kimseye güven olmaz, ne yapacaksan tek yap” diye de ekliyor. İşyerinde yaşadığımız bir sorunda da nasıl çözüm bulalım diye konuşurken yine ortaya bir işçi atladı ve aynı nakaratı tekrarladı. Ben de artık dayanamadım ve “demek sen de güvenilecek biri değilmişsin ki arkandan kimse gelmemiş” dedim. Bir an adamın rengi atsa da bir şey diyemedi, çünkü bu bizim bir gerçeğimizdir. Yani biz işçiler arasında güvensizliği alabildiğine pekiştirmek için bu ve benzeri hikâyeler sıkça kullanılıyor.
Bunun arkasında yatan şey çok açıktır. Biz işçiler birbirimize güvenmeyelim, ortak değil tek başımıza hareket edelim ve haliyle patronların saldırılarına cevap veremeyelim, iş saatlerinin artması, ücretlerin düşmesi, işten atılmalar karşısında gıkımızı çıkarmayalım, patronlara yem olalım istiyorlar.
Sadece Türkiye’de bile birçok işyerinde yaşanmış taze örnekler işçilerin örgütlenerek, kenetlenerek sorunlarını önemli ölçüde çözdüklerini gösteriyor. Patronların saldırılarına karşı, işçilerin ortak direnişleri ve grevleri sayesinde başarı sağlanabiliyor. Patronların biz işçilerin içine fideledikleri zehirli sarmaşıkları bir bir yolmak, duyarlı ve örgütlü işçilerin bir sorumluluğudur.
Boşa dememişler birlikten kuvvet doğar. Bir damla suyu toprak hızla yutarken, damlalar birleştiği zaman dağlar taşlar aşınır.
Yaşasın işçi sınıfının uluslararası mücadele birliği!