Ben Ankara’da ücretli öğretmenlik yapan bir işçiyim. Kapitalist düzenin içindeki bütün çalışma alanlarında olduğu gibi eğitim sistemi de neresinden tutsanız dökülür vaziyette. Kapitalist düzenin ürünü bu eğitim sistemi, bir tarafta denek haline getirdiği öğrencileri diğer tarafta atanamayan öğretmenleri mağdur ediyor. Atanamayan öğretmenlerin bir kısmı ücretli öğretmen olarak çalışıyor. Ama gelin görün ki kendilerini öğretmen olarak hissedemiyorlar. Çünkü çalışma şartları, taşeron şirkette çalışan işçiden bile daha kötü.
Geçenlerde arkadaşlarla taşeronlaşmanın ne kadar da yaygınlaştığı konusunda sohbet ediyorduk. Arkadaşım, çıkan yasayla artık birçok işkolunda taşeronlaşmanın önünün açıldığını söyledi. Ben de ona, şakayla, “keşke ücretli öğretmenleri de taşerona bağlı çalıştırsalar” dedim. Evet, aslında şakayla söylenmiş bu sözün altında bazı gerçekler de var. Çünkü bazı durumlarda taşeron çalışanların koşulları bizlerden daha iyi. Bizim sigorta primlerimiz ayda 16-17 gün yatırılırken taşeronda 30 tam gün yatırılmaktadır. Bizde rapor da alsak okula gitmediğimiz günlerde ders ücretimiz kesilir, maaşımız düşer. Ancak taşeron şirkette ücretin hepsi kesilmez. Bizim doğum izni gibi izin haklarımız da yok. Ayrıca bizim sözleşmemiz okullar kapandığında biter ve okulla ilişiğimiz kesilir. Yani yeni bir sözleşme yapılmaz ve gelecek dönem de başvurular yenilendiği için hangi okulda çalışacağın, hatta çalışıp çalışmayacağın dahi belli değildir.
Yani kapitalist düzen etrafımızı öyle bir sarmış ki, taşeronlaşmayı bile ücretli öğretmenliğe tercih eder duruma gelmişiz. Kadrolusu, taşeronu, ücretlisi, sözleşmelisi; öğretmeni, makinecisi, sağlıkçısı, operatörü, temizlikçisi, garsonu; kadını, erkeği, hepimiz hep beraber geleceğimiz için mücadele etmezsek çok daha kötü günler bizleri bekliyor. Gelin hep beraber gelecek güzel günleri ellerimizle döşeyelim. UİD-DER’de örgütlenelim, güçlenelim, mücadele edelim.