Türkiye’de her gün ortalama 4 işçinin iş cinayetlerine kurban gittiğini biliyoruz. Bu iş cinayetleri ancak toplu ölüm söz konusuysa boyalı basında haber değeri görüyor. Şayet tek tek ölümler varsa o zaman bu cinayetleri sadece UİD-DER gibi işçiden, emekçiden yana kurumların yayınlarından öğreniyoruz. Bir de öyle iş cinayetleri var ki kimsenin ruhu duymuyor, hiçbir yerde haberi yapılmıyor. Dolayısıyla iş cinayeti istatistiklerinde de yer almıyor. Böylesi cinayetlerin sayısı kaçtır bilmiyoruz. Ama birkaç gün önce tamamen tesadüf eseri öğrendiğim bir iş cinayeti bana böylesi ölümlerin sayısının hiç de az olmadığını düşündürdü.
Çalıştığım işyerinde gündelikçi olarak çalışan işçiler var. Bu işçilerden ikisi yemekte kendi aralarında konuşurlarken kulak misafiri oldum. İşçilerden biri diğerine ölen komşusundan bahsediyordu. Kadının henüz 33 yaşında olduğunu, üstelik 13 yaşında bir kızı olduğunu anlatıyordu. Konuşmanın devamında sözünü ettiği kadının temizliğe gittiği bir evde cam silerken düşerek öldüğünü öğrendim. Elbette UİD-DER’li bir işçi olarak duyduklarım karşısında sessiz kalmadım ve ölen kadının ailesinin yapabileceklerini anlattım.
Henüz 33 yaşında bir kadının iş cinayetine kurban gittiğini öğrenmek beni sarsmıştı. Sarsıcı olan diğer nokta ise bu iş cinayetinin sessiz sedasız geçiştirilmiş olmasıydı. Ne ailesi, ne komşuları bu cinayetin peşine düşmüş, “kaderlerine razı gelip” sessizce cenazelerini toprağa vermişlerdi. Ve ne acı ki bu şekilde sonuçlanan kim bilir kaçıncı iş cinayetiydi bu!
İşçiler kayıtlı ve kayıtdışı ölmeye devam ediyorlar. AKP hükümeti büyüyen ekonomiye işçileri kurban vermenin zerre kadar rahatsızlığını duymuyor. Çünkü ne kadar çok işçi ölürse sermaye o kadar çok büyüyor! Demek ki işçi ölümlerine son verecek olan ne AKP ne de diğer düzen partileridir. Sadece işçilerin birliği ve örgütlü mücadelesi iş cinayetlerini durdurabilir.