Geçenlerde UİD-DER sitesinde bir işçi arkadaşımızın mektubunu okudum. Kendi yaşadığı sorunları bizlerle paylaşmıştı. Her sabah erkenden kalkıp koştura koştura servisine ve işine yetişmeye çalışan Ayşe kendisini yazarken aslında biz işçilerin her gün yaşadığı sıkıntıyı da anlatmış oldu. Mektubu okuduğumda “aynı ben” dedim. Ben de her sabah Ayşe’nin yaşadıklarını birebir yaşıyorum. Yorgun olduğum için kendimi ikna ederek kalkıyorum. Ben de metal sektöründe yani ağır sanayide çalışan bir işçiyim. Her sabah fabrikaya geldiğimizde işçi arkadaşlarımızın yüzünden yorgunluk akıyor. Fabrikada “koş işçi koş” sanki maratona hazırlanıyoruz. Akşam olduğunda kilometrelerce koşmuşuz gibi bitmiş bir halde servisimize binip hurda olan bedenimizi evdeki çekyatımıza atıyoruz. Çoğu zaman da olduğumuz yerde sızıp uyuyoruz. Sonra bunları düşündüğümüzde “bu nasıl bir hayat arkadaş, böyle hayat mı olur” diyoruz. Üç kuruş para kazanmak için geçip gidiyor ömrümüz diyoruz. Çünkü patronlar işçilere yaşanmayacak bir hayat sunuyorlar. Bizleri alabildiğine uzun saatler çalıştırıyorlar. Ne dinlenmeye ne de düşünmeye zaman bırakıyorlar. Patronlar sermayelerini büyütürken biz işçilerin yaşamını yok sayıyorlar. Dönüp arkamıza baktığımız zaman “ulan ben de bu dünyada adam gibi yaşadım” diyemiyoruz. Nasıl olsa işçilerin sayesinde patronlar uzun yıllar ve zevk-ü sefa içinde yaşıyorlar. Peki, biz işçiler bu insani olmayan çalışma koşullarına karşı dur demeyecek miyiz?
İşçi kardeşlerim bizler aynı sorunları yaşıyoruz. Hepimizin sırtından patronlar kâr elde ediyorlar. Biz işçiler bu haksız, adil olmayan yaşam koşullarına baş kaldırıp yeter artık demeliyiz. Eğer mücadele edersek o zaman insan gibi yaşadık bu dünyada diyeceğiz. Her şey ama her şey işçilerin elinde, yeter ki örgütlenelim.