
Biz tekstilde çalışan bir grup işçiyiz. Her gün doğmadan işe gidiyoruz akşamın karanlığında eve geri dönüyoruz. Derneğimizde bir araya gelerek derdimizi İşçi Dayanışması’na yazmaya karar verdik. İşçi arkadaşlarımızla sohbet ederken bir işçi arkadaşımız dertli bir şekil de “ulan böyle yaşamak olur mu biz bu dünyaya ölene dek çalışmaya mı geldik” dedi. Başka bir arkadaş da “doğru diyorsun be aldığımız ücret o kadar düşük ki ihtiyaçlarımızın hangi birini karşılayacağız diye düşünüp duruyoruz. Her şeye zam geliyor” diye söylendi. Diğer arkadaş da “ama nedense maaşlarımıza adam gibi zam gelmiyor. Şimdi hal böyle olunca da mesai kaçınılmaz oluyor. Gerçi mesaiye kalsak da yetmiyor kendimizi kandırıp duruyoruz. Gelir gideri karşılamıyor keşke maaşlarımız yüksek olsa kimse mesaiye kalmayı kendini yıpratmayı istemez.”
Patronlar bizi işçileri düşük ücrete mahkûm ediyorlar. Çünkü ücretlerin düşük olması onların işine geliyor. Zenginliğine zenginlik katıyorlar. Düşük ücret sanki bizim kaderimizmiş gibi sesimizi de çıkarmıyoruz. Oysa o kadar çalışıyoruz gece gündüz demeden. Gene ücret yükselmiyor değişen bir şey yok. Patronlar işçilere düşük ücret veriyor, işçi yetmiyor diye bir de üstüne mesaiye kalıyor. Uyanık patronlar da maaşınız yüksek diyor. Hâlbuki biz işçiler mesaiye kalarak ücretimizi değil gelirimizi biraz yükseltmiş oluyoruz. Aslında, baktığımızda sadece biz tekstil işçilerinin ücretleri düşük değil, bütün işçilerin ücretleri çok düşük. Peki, ne yapmak gerekir? UİD-DER’in yeni bir kampanyası başlamış. “Düşük Ücretlere, Uzayan İş Saatlerine, Taşeronlaştırmaya Hayır!” kampanyası biz işçilerin hepsini ilgilendiriyor. Ve biz de tekstil işçileri olarak bu taleplerimizi ancak bir araya gelirsek kazanabiliriz dedik. Onun için de UİD-DER’in yeni kampanyasına katılarak ilk adımı başlatmış olduk. Biz bütün işçi arkadaşlarımızı kampanyaya desteğe çağırıyoruz. Her şeyin yolu birlikten geçiyor.