
Çalıştığım işyerinde bir işçi arkadaş bu sözü telafuz etmişti: “Paran mı var derdin var!” Ben de “yani parası olmayanın derdi olmuyor mu” diye sordum. Arkadaş da “hayır, bizim de derdimiz var ama zenginlerinki kadar değil” dedi ve bu konu üzerine sohbet devam etti.
Biz işçilerin parasızlık yüzünden ne tür sıkıntılar çektiğimizi ya da parasızlık yüzünden nelere katlandığımızı uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Patronlar bizim sırtımızdan elde ettikleri paraları yeni yatırımları, lüks yaşantıları için kullanırlarken, biz işçilere acı, gözyaşı ve züğürt tesellisinden başka bir şey düşmüyor. Kanımızı sülük gibi emen patronlar bıraktık dertli olmayı onların derdi tasası bize dert oluyor.
Ne zaman ki onlar yeni bir ihale alsa tüm yük biz işçilere biniyor. Elinde bir fabrikası olan onu iki yapmak için canımızı çıkarıyor. Onlar saraylarda, ak saraylarda otururken biz işçilerin başımızı sokacak bir evi bile yok. Patronlar bıraktık kendi ülkelerini, dünyanın en güzide yerlerine giderken, biz işçiler işyerinden ve yaşadığımız mahalleden dışarı bile çıkamıyoruz.
Parası olmayanın adam yerine bile konulmadığı bu sömürü düzeninin dayattığı şey şudur: Paran varsa adamsın, paran kadar değerin ve söz hakkın var! Paran varsa ölün bile değer görür ve merasimlerle kaldırılır!
Hani bazen deriz ya köpek gibi çalışıyoruz, işte bize patronların verdiği değer de budur. Biz işçiler insan gibi çalışıp insan gibi kazanmak ve insan muamelesi görmek için birlik olmak, örgütlenmek ve kanımızı emenlere ve geleceğimize göz dikenlere karşı mücadele etmek zorundayız.
Paranın tanrı katına yükseldiği bu sömürü düzenine ancak ve ancak örgütlü işçiler son verecektir.
Yaşasın işçilerin uluslararası mücadele birliği!