
“Luka dur, Luka yapma, Luka koşma, çöpleri dağıtma!”
Varsa Luka yoksa Luka… Ben bir tekstil firmasında idari bölümün temizliğini yapan bir işçiyim. Luka da benim iş arkadaşım sayılır. Ben topluyorum, o dağıtıyor. Ben temizliyorum, o pisletiyor. Akşama kadar birbirimizin peşinde dolanıp duruyoruz. Bu koşuşturma içerisinde Luka’yı seven, açlığını-susuzluğunu soran oluyor ama bana “nasılsın” diyen yok! Bunun patronlar ve yöneticiler değil de benim gibi işçi olan arkadaşlarım yapınca bazen zoruma gidiyor. Bir gün Luka’yla işyerinin bahçesinde dolaşıyoruz, Luka Bey(!) tuvaletini yapacak diye. Şarıl şarıl yağmur yağıyor. Bahçede bizi gören arkadaşlardan biri “fazla durmayın, Luka ıslanmış üşür” dedi. Şaşkınlıktan olsa gerek hiçbir şey diyemedim. Öylece arkasından bakakaldım. Yaa köpek o köpek, tabii ıslanacak. Köpeğe bu değer verenler insana neden değer vermiyorlar?
Luka’yı size haftalarca anlatsam bitiremem. Yine bir gün üçüncü katta havlayıp duruyor. Arayıp, almamı istediler. Gittim, kucağıma aldım kattan çıkarmak için. Müdür oturduğu yerden yüksek sesle “nereye götürüyorsun” diye sordu. “Çok havlıyor, arkadaşlar rahatsız olmuş. Çalışamıyorlarmış” dedim. Ayağa kalkıp, tek tek çalışanlara bakarak “rahatsız olan varsa kendi gitsin!” dedi. Ben yine şaşkın şaşkın bakakaldım. O gün bugündür anladım ki müdür de dengesiz, it de. İkisinin de ne zaman ne yapacağı belli olmuyor. Köpeğin insanlara karşı tavrı nasıl değişiyorsa müdürünki de öyle değişiyor. Bir gün sanki kardeşiyle konuşuyormuş gibi konuşuyor, başka bir gün de “alın şunu gözümün önünden, gözüm görmesin” diyor.
Ben Luka’ya da müdüre de alıştım, ikisinin dengesizliği arasında denge sağlıyorum. Luka 4. kata yaptı, elindeki işi bırak, koş temizle. Luka 2. katta havlıyor, koş, müdür duymadan sustur. Hani Kemal Sunal’ın bir filmi var ya eşek dışkısını çıkaracak da içinden altın çıkacak diye sırayla nöbet tutuyorlar, ben de onlar gibi bekliyorum: Luka tuvaletini yapsın da ben de içeri girip iş yapayım diye.
Dünyayı nasırlı ellerimizle bizler güzelleştiriyoruz. Bizim sırtımızdan geçinen patronlar ise sefahat içinde yaşıyorlar. Gözlerinde kapılarındaki köpek kadar bile değerimiz yok. 30 gün çalışıp karşılığında 30 dakikada bitecek bir para alıyoruz o kadar. Bir birleşse o dünyayı var eden nasırlı ellerimiz, doğanın, hayvanın, insanın dengesini bozan patronlardan kurtuluruz!