Ben Bayburt’ta okuyan UİD-DER’li bir öğrenciyim. Bu yazıyı Kop Dağı tünelinde çalışan bir işçiyle birlikte yazdık. İşten atılma korkusu yüzünden isim vermek istemedi ama sıkıntılarını da paylaşmak istedi. Bu mektup onun ağzından çıkan sözcüklerle yazılmıştır.
Öncelikle hava şartlarının kötülüğü çalışma koşullarını daha da zorlaştırıyor. Gece vardiyasına kaldığımızda sıcaklık -4 derecenin altına düşmesine rağmen çalışmaya devam ediyoruz. Yapılan her kazı çalışmasında su baskınına uğruyoruz. Bu durum çalışma koşullarımızı daha da zorlaştırıyor. İş güvenliği uzmanı ise bu durumdan haberdar olmasına rağmen uzaktan izlemeyi tercih ediyor. Ya da patronun sıcak ofisinde çay içiyor. Patronun gözüne nasıl girsem diye mücadele veriyor.
Sigorta primlerimizin tam ve gününde yattığını düşünürken acı bir gerçekle karşılaştık. İşe sürekli giriş-çıkış yapıldığını öğrendik. Ücretimiz daha yüksek olduğu halde primlerimiz asgari ücretten yatırılıyormuş. Bayramlarda zorla çalıştırıldığımız yetmezmiş gibi mesailerimiz maaşımıza eksik yansıtılmış. Patrondan bu hakkımızı talep ettiğimizde bize söylediği tek cümle şu oldu: “Bayburt’ta bu paraya çalışacak çok adam var!”
İşten atılan hiçbir arkadaşımız tazminatını alamadı. Daha doğrusu tazminatın T’sini bile duymadık. “Bizim böyle bir hakkımız var mı bu memlekette?” deyip, kimse duymasın diye kulaktan kulağa fısıldıyoruz.
Kop Dağı tüneli ihalesini alan Bayburt Grup, iş güvenliği sorumluluğundan kaçmak için taşeron firma çalıştırıyor. Bayburt-Erzurum arasında yapılan Kop Dağı tüneli bittiğinde acaba ben hayatta olacak mıyım diye kendi kendime soruyorum. Bu çalışma koşullarında ve iş güvenliğinin olmadığı bu memlekette biraz zor gibime geliyor. Başbakan alınacak iş güvenliği önlemlerini açıklarken, o önlemlerin hangisi bizim için geçerli daha anlamış değilim. Özgür bir ülkede yaşadığımı düşünüyordum, ama işten atılma korkusundan dolayı yaşam sıkıntılarımı bile dile getiremiyordum. Benim tüm sıkıntılarımı dinleyen ve kaleme döken UİD-DER’li arkadaşa sonsuz teşekkür ederim.