
Yaklaşık bir buçuk aydır işsizim. Her iş görüşmem bir macerayla sonuçlanıyor. En son çalıştığım işyerinde 4 yıl boyunca çalıştım. Aradan geçen bu sürede iş görüşmelerinde bir hayli değişiklik olmuş. Artık çocukluğumuza varana dek sorguluyorlar. Bunları gerek UİD-DER’in yayınlarından okuyordum, gerekse de işçi arkadaşlarımdan duyuyordum. Karşılaştığım örnekler, işverenlerin iş görüşmelerinde kullandığı bu yöntemlerin çok daha yaygınlaştığını gösteriyor.
Bir holding görüşmeye çağırdı. Sözlü ve yazılı sınava tâbi tuttular. Müdürle görüşme aşamasına kadar geldim. Muhasebe müdürünün eşliğinde uzun bir koridordan geçtikten sonra genel müdürün odasına ulaştık. İçeri girdiğimizde genel müdür istifini hiç bozmadı ve suratıma hiç bakmadan el işaretiyle oturmamı istedi. Bilgisayarda işini hallettikten sonra suratıma bakmaya tenezzül edip “bana kendinden bahseder misin” dedi. “Allah Allah ne desem ki şimdi?” diye düşünmeye başladım. CV ayrıntısıyla önündeydi. Ama gene de soruyordu. Ben de “özel olarak sormak istediğiniz bir şey varsa söyleyeyim” dedim. Bana “yooo anlat, çocukluğundan bahset” dedi. Bu saçma istek karşısında sinir küpüne döndüm. Üç kuruş para veriyorlar, Pazar günleri çalıştırıyorlar, bir de bana çocukluğumu anlattırıyorlar. Evet, böylece “kurumsal firma” nasıl oluyor yakından tanık olmuş oldum.
Gittiğim başka bir görüşmede de soru bombardımanından sonra, en sevdiğim ve en sevmediğim iki huyumu söylememi istediler. Ailevi ilişkilerimden tutun da, babama, anneme, kaç kardeş olduğuma kadar ayırtılı biçimde kendimi anlatmamı istediler. “Evli misin, bekârsan evlenmeyi düşünüyor musun?” gibi sorular sordular. Nerdeyse 3 yıl boyunca evlenmeyeceğime dair sözleşme imzalatacaklarmış. Patronlar daha baştan işe almadan sömürü düzenlerini dayatıyor ve “baştan konuşalım, sonra yok böyledir şöyledir deme” diye de uyarıyor. İşgücümü satacağım onlara, ama sanki hayatımı satın alacakmış gibi sorular soruyorlar. Patron “Ailende huzursuzluk var mı?” diye soruyor. “Bunu soruyorum çünkü işine yansıtabilirsin” diyor. “Evet, hayat o kadar güllük gülistanlık ki, sorunsuz pürüzsüz bir hayat yaşıyoruz.” Kapitalizmin hüküm sürdüğü bu sitemde, işçilerin açlık sınırının altında yaşadıkları koşullarda bizden sorunsuz bir hayatımız varmış gibi davranmamızı bekliyorlar. Borcu olmayan işçi yok denecek kadar az. Ayı zor çıkartıyoruz. Faturaları zor ödüyoruz. Bir de mutlu aile portresi çizmek zorunda kalıyoruz.
Aslında sermaye sınıfı ne çocukluğumuzla ilgileniyor ne de ailemizin huzuruyla. Sermaye kendisine, uzun saatler boyunca düşük ücretlere sömürecek ve bu kötü koşullara gık demeden boyun eğecek işçiler arıyor. Elbet gün gelecek işçi sınıfı bu sömürüye son verecek. İşte o zaman bu bezirgânların sorgularına maruz kalmayacağımız gibi, özgürce üretip özgürce yaşayabileceğiz.