
Kardeşler, sınıf kardeşlerim! Derneğimiz UİD-DER yeni kampanyasını biz mücadeleci işçilerin talepleri doğrultusunda başlattı. Hepimiz bulunduğumuz yerlerden bu sese seslerimizi katıp, yeni seslerle çoğalacağız. UİD-DER sınıfımızın talepleri doğrultusunda çalışmalarını yürütüyor. Doğru işleri, emek vererek, planlayarak yapıyor.
Geçenlerde bir işçi kardeşim, çalıştığı işyerinin önüne her gün gelerek temizlik işleri yapan bir belediye işçisiyle arasında geçen bir kısa diyalogu paylaşmıştı bizimle. Temizlik işçisi asgari ücret alan bir taşeron işçisiymiş. Daha önce günlerce gördüğü ama hiç çay ısmarlayıp onunla sohbet etmediği bu Kürt işçiyle ilk defa yaptığı sohbet, onu mutlu etmiş. Bu sefer yanına oturtmuş sınıf kardeşini. Bir güzel kendi aralarında dalmışlar sohbete. Asgari ücret alan temizlik işçisi halinden memnun değil, ama şükrediyormuş. İş bulmuş ya. Sendika, düşük ücretler, ücretlerin yükseltilebileceğini anlatmış dilinin döndüğünce. Anlattıklarının çok dikkatlice dinlendiğini ve ciddiye alındığını hissetmiş. Bir sürü bilgiden haberi yoktu diyor. Uzun iş saatlerinin ardından yorgun bedenlerini yatağa, uykuya ya da bir diziye atanların nereden haberi olacak ki? Onu birinin dürtmesi lazım. Anlatması, sabırla bunu durmadan tekrarlaması gerekiyor. UİD-DER’li işçiler işte bu yüzden sınıf kardeşlerine öğrendiklerini bıkmadan, usanmadan ve düzenli olarak anlatıyorlar. Tıpkı senin o temizlik işçisi kardeşimize anlattığın gibi.
Ben de, Adana Marsa fabrikası önünde bülten dağıtırken, bir işçinin “ya o kadar geliyorsunuz buraya, bir şey oluyor mu” sorusuna verdiğimiz cevabı paylaştım: “Hemen olmuyor. Bekliyoruz. Acelemiz yok. Yeni bültenimiz geldiğinde yine geleceğiz. Ama bir şey soracağım sana Uluslararası İşçi dayanışması Derneği UİD-DER bir kampanya başlattı, ‘Düşük Ücretlere, Uzayan İş Saatlerine, Taşeronlaştırmaya Hayır!’ diye. Bundan haberin oldu mu?” Yooo dedi. “İşte ben şimdi burada bir kez daha sana söyledim bu kampanyayı. Şimdi haberin oldu. Yani yeniden duyurdum. Şimdi sen bunu duydun. Elini vicdanına koy. Bu senin, benim isteğim, isteklerimiz değil mi?” Evet, tabii ki doğru ve gerekli şeyler bunlar biz işçiler için, dedi. “İyi ya şimdi sen evine gideceksin. Çoluğuna çocuğuna, eşine dostuna, bizim fabrikanın önüne UİD-DER diye bir dernekten işçiler geldi, bunları bunları istiyorlar demeyecek misin? Bu da senin bir işçi olarak görevin değil mi? Ben sana, sen ona, o da bir başkasına bu doğru şeyleri söylersek bizden yana sesler çoğalmaz mı?” Valla çoğalır, dedi. “O zaman yap kardeş. Doğru şeyleri söyleyip yayıyorsak sen de yap kardeşim. Yap ki bu doğru şeyler çok konuşulsun. Dilden dile, kulaktan kulağa yayılsın. Sen işçi, biz işçi. Bizden bir farkın yok.”
Sokakta, caddede, otobüste, okulda, evde, dost sohbetlerinde, çalıştığımız işyerlerinde “haberin oldu mu? UİD-DER bir kampanya başlatmış biz işçiler için” demeliyiz. Yaşamın her yerinde aktif ve etkili olmalıyız. Bunu mutlaka yapmalıyız ki, türkülerimizde söylenen “hava döndü, işçiden işçiden esiyor yel”e gidebilelim. Bu zaman alabilir. Alsın. Ama biz durmadan doğru bildiklerimizi, mücadelemizi, etkili ve aktif kılabildikçe çoğalacağız. Ve işçilerin de günü gelecek işte o zaman.
Her şey gösteri sirki
Her yerde reklâm ve tüketim.
Hiç durmuyor kapitalist üretim.
Ömrümüzden çalan, uzayan iş saatleri.
Hani nerde almayı düşünmeyen verme
Gönüllü ve özgür bir yaşam nerde?
Koşturulmuşuz saat dönencesinde:
İş-ev ev-iş
Ev-iş iş-ev
Süreklileşen, çoğalan yabancılaşma.
Hani, nerde insanlık düşünceleri
Söyleyin,
Bu yolculuk nereye?