
Ben fabrikada bant sisteminde çalışan bir işçiyim. Yani bant durmadığı sürece ben de duramam. En temel insani ihtiyaçlarımı giderebilmem için hat sorumlusu arkadaşın benim yerime bakması gerekiyor. Tabii eğer banttaki diğer arkadaşlarımdan biri benden önce davranıp hat sorumlusunu çağırmadıysa. Makine saatler boyunca hiç durmadan çalışıyor, benim ne olursa olsun ona yetişmem gerekiyor. Artık makinenin bir parçası haline geldim.
Bunca zorluğun, olumsuzluğun yanında iyi olan bir şey var. Makinenin bir parçası gibi çalışsak da biz insanız ve zaman zaman yanımda çalışan arkadaşımla kısa da olsa sohbet edebilme şansım oluyor. Pek çok işçinin bu kadarcık bir şansı bile yok. Belki diyeceksiniz ki, “demek ki anlattığın kadar sıkıntılı bir işin yokmuş, konuşacak vakit bulabiliyormuşsun”. Yok arkadaşlar, boş vaktim olduğundan ya da işim rahat olduğundan değil, artık makinenin bir parçası haline geldiğimden yapabiliyorum bunu. Saatlerce, günlerce aylarca aynı işi yapa yapa tıpkı bir robot gibiyim artık. Gözüm kapalı da olsa kollarım, ellerim, parmaklarım kendiliğinden çalışır hale geldiler.
Yine böyle bir tempoyla kan ter içinde çalışırken yanımdaki arkadaşımla sohbet etme şansım oldu. Arkadaşıma mücadele örgütümüz UİD-DER’in başlattığı “Düşük Ücretlere, Uzayan İş Saatlerine, Taşeronlaştırmaya Hayır!” kampanyasından bahsettim. Kampanyanın sadece başlığı bile içinde o kadar çok şey barındırıyor ki, laf lafı açtı, arkadaşımın da bu konu üzerine söyleyeceği şeyler oldu. Arkadaşımın adı Zeynep. Zeynep iki çocuk annesi. Büyük kızı lise öğrencisi. Zeynep derin bir iç çekerek kızıyla yaşadığı bir olayı benimle paylaştı:
“Büyük kızım okuldaki arkadaşlarının elindeki telefona, üstlerindeki kıyafete özeniyor. Ben anneyim, elbette ki kızım için elimden gelenin en iyisini yapmaya gayret ediyorum. Ama birini hallediyorum, ardından başka bir istekle karşımıza çıkıveriyor. Geçenlerde arkadaşına doğum günü hediyesi almak için para istedi. Ben de bir lise öğrencisine alınabilecek bir hediye için bir miktar para verdim. Fakat verdiğim parayı beğenmedi. Dünyanın lafını etti. Sırf istediği parayı vermediğim için bana ‘sen kötü bir annesin’ dedi. Çok ağırıma gitti. Ben de aldım karşıma, ‘bana bak kızım, senin annen asgari ücretle çalışan bir işçi. Babansa şoför. Benim şartlarım bunlar. İşine gelirse’ dedim. Ya, ben istemez miyim çocuğum mutlu olsun, onun ihtiyaçlarını karşılayayım? Ama olmuyor. Aldığım maaş daha elime geçmeden buhar olup uçuveriyor. Oysa gerçekten emeğimin karşılığını alabilsem, insanca bir yaşam sürdürebilmemiz için gereken ücreti alabiliyor olsam ben ‘iyi bir anne’ olacağım. Sırf asgari ücretle çalıştığım için çocuğumun gözünde ben kötü bir anneyim. Valla bence sizin başlattığınız bu kampanya benim gibi insanların derdine derman olur. Bence çok doğru bir konuya parmak basmışsınız. Belki bu sayede benim de kızımla aram düzelir.”
Mücadele örgütümüz UİD-DER’in düzenlediği kampanyanın haklılığına kadın işçiler yürekten inanıyor ve destekliyorlar. Kampanyayı büyütmek ve daha çok işçiye ulaşmasını sağlamak için tüm işçi kardeşlerimiz kadınıyla, erkeğiyle mücadelemize omuz vermeliler.