
Geçen gün ücretli öğretmenlik yapan bir arkadaşla sohbet ettim. Bu sohbet sırasında kendi çalışma koşullarından bahsetti. Köy okulunda öğretmenlik yapıyor. Okulun iki tane lojmanı var. Evi okula uzakta olduğu için bunlardan birinde kalıyor. Birinci lojmanda öğretmenlerin yanı sıra okul müdürü kalıyorken, öteki lojmanda sohbet ettiğim öğretmen arkadaşla birlikte iki ücretli öğretmen daha kalıyor.
Burada havaların soğuk olmasından dolayı ısınma sorunu başta geliyor. Okul müdürü okula gelen kömürden faydalanırken, ücretli öğretmenler faydalanamıyor. Arkadaşımın anlattığına göre müdür kendi lojmanında yarı çıplak dolaşacak kadar ısınıyor. Ücretli öğretmenler ise kömür ve odun verilmemesinden dolayı üşüyorlar ve hastalanıyorlar. Elbette burada mesele okul müdürünün ısınma sorununun olmaması değil. Burada asıl sorun okul müdürünün faydalandığı imkânlardan ücretli öğretmenlerin yararlanamıyor oluşudur.
Ücretli öğretmenler verdikleri ders başına ücret aldıkları için hasta oldukları halde derse gitmek zorundalar. Ellerine geçen aylık ücret ortalama asgari ücret kadar. Maaşlarını artırabilmek için tıpkı fabrikalarda çalışan işçilerin fazla mesai kalmak istemesi gibi onlar da hafta sonları ek ders verme ve kurslarda görevlendirme talep ediyorlar.
Arkadaşımın anlattıklarından kadrolu öğretmenlerle ücretli öğretmenler arasında ciddi bir fark olduğu ortaya çıkıyor. Yaptıkları iş aynı olmasına rağmen aldıkları ücret ve dolayısıyla yaşam koşulları arasında azımsanmayacak bir eşitsizlik var. Bu eşitsizliği yaratan sömürü sisteminin kendisidir. Bu sömürü sistemine son verecek olan kadrolu-ücretli ayrımı yapmaksızın tüm işçilerin birleşmesidir.