
Organize sanayi bölgesi deyince akla ilk işçiler gelir. Öğle arasında ya da çay molasındayken, fabrika bahçesine nefes almaya çıkarlar genellikle. Bir de işe giriş-çıkış saatlerinde birbiri ardına dizili işçi servisleri, malzeme taşıyan kamyonlar, tırlar. Fabrikaların içinde harıl harıl işçilerin çalışmasının ve aralıksız tüten fabrika bacalarının dışında, sessizdir organize sanayi bölgeleri. Hiç organize sanayi bölgesinde bir okul bahçesi, o bahçenin içinde de cıvıl cıvıl yüzlerce gençle karşılaştınız mı? Karşılaşmadıysanız Hatice Bayraktar Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nin ya da PAGEV Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin olduğu yerlere bir bakın. Biri TOSB Organize Sanayi Bölgesi’nin içinde, diğeri Gebze Plastikçiler Organize Sanayi Bölgesi’nde.
Patronlar, kendilerine kalifiye işçi yetiştirmek için, ihtiyaç duydukları alanlarda eğitim veren meslek liseleri açtırmışlar organize sanayi bölgelerine. 15 yaşında organize sanayi bölgelerine öğrenci olarak girip, 60 yaşına kadar işçi olarak çalışacağımız 45 yılı planlamışlar. Gençlerin sosyal medya merakı malûm. Bu okulların sosyal medya hesaplarına bir bakınca insan kendini İş-Kur’da iş ararmış gibi hissediyor. “12. sınıf öğrencilerine duyuru: Okulumuza yakın bir fabrikada çalışacak enjeksiyon işçisi aranıyor. İlk 6 ay asgari ücret+ikramiye+servis+yemek. İlgili öğrencilerimiz müdür muavini ile görüşebilir.” Bu ilanlardan sadece biri.
İlk bakışta “öğrencilerin işsiz kalma gibi bir dertleri olmaz. Elleri ekmek tutar. Ne güzel işte” denebilir. Ancak patronlar liselerde mesleki eğitim almış, henüz gözü açılmamış çocukları fabrikalara alıp, hayatı boyunca gözlerini kapatarak çalıştırmak istiyorlar. Okullara katkı sağlıyor, neye ihtiyaçları varsa o alanda öğrenci yetiştiriyorlar. Önce fabrikada “stajyer öğrenci” adıyla aylarca üç kuruşa çalıştırıp, her işi yaptırıyorlar. Sonra “okulu bitir çok çalışırsan daha yüksek mevkilerde olursun” diyorlar. Daha sonra “daha çok çalışırsan, usta olursun, şef olursun” diyorlar. Fabrikalarda “daha iyi koşullarda çalışayım, daha iyi mevkilerde olayım” derken ömür de geçip gidiyor. 15’inde “tecrüben yok, asgari ücret” diyorlar. 30’una kadar asgari ücretin biraz üstü. 35’ten sonra, “yaşın gelmiş yolun yarısına, iş vermez sana kimse, asgari ücretle çalış, işine gelirse”…
15’inde öğrenci olarak girdiğimiz organize sanayi bölgelerinde büyüyoruz. Kimimiz enjeksiyon makinesinin başında, kimimiz CNC tezgâhlarında. Sundukları gelecek, asgari ücrete ömür boyu patronlara köle olmak. Böyle bir geleceği biz gençler kabul etmiyoruz. Sipariş üzerine üretilen bir makine gibi, o organize sanayi bölgelerindeki okullarda patronların ihtiyacına göre şekillenmek istemiyoruz. Gençliğimizin enerjisiyle, dinamizmiyle, umuduyla, heyecanıyla mücadeleye atılalım. Daha kaliteli bir eğitim, daha iyi bir gelecek yaratma kavgasına el uzatalım. Patronların işçileri ve özellikle de stajyer işçileri köle gibi çalıştırmasının önüne geçerek çalışma koşullarımızı düzeltelim. Bilinçli bir örgütlülükle haklarımız için mücadele edelim.