Giderek daha fazla yoksulluğa ve sefalete sürükleniyoruz ve her geçen gün yeni saldırılarla daha da yoksullaşıyoruz. Ve bu kapitalist sistemde egemenler, biz işçiler hissedip uyanmayalım diye birçok saldırıyı açıktan değil, gizlice yapıyor. En temel ihtiyaçlarımız daha pahalı ve ulaşılmaz hale geliyor. Ama asgari ücret hâlâ sefalet ücreti olmaya devam ediyor.
Temel gıda ürünlerine zam yapılırken asgari ücret bu doğrultuda arttırılmıyor. İşçinin cebindeki para azalıyor ama sanki hiç cebimizden para çıkmıyor gibi hissettiriliyor. Ücretlerimize doğru düzgün zam yapılmazken, elektriğe, suya, doğalgaza her gün zam yapılıyor. Kaşıkla verip kepçeyle alıyorlar. Emekçiler sesini çıkarmasın diye başlıklar özenle seçiliyor ve daha baştan işçilerin, emekçilerin faydasınaymış gibi bir algı operasyonu yürütülüyor.
Örneğin su fiyatlarında yapılan son değişiklikle 0-10 metreküp arası su yüzde 10,4 indirimle 3,7 liraya çekilirken; 10-20 metreküp arası yüzde 30,75 artışla 5,4 liraya ve 20 metreküp üzeri de yüzde 91,2 artışla 7,9 liraya yükseltildi. 4 kişilik bir ailenin 30 günlük ortalama su tüketimi 18 metreküp. Kış aylarında 23 metreküpe kadar çıkabilen tüketim miktarı yaz aylarında artarak 25-31 metreküpe yükseliyor. 18 metreküplük suyun fiyatı eski tarifeyle 74 lira iken, İSKİ’nin “indirimli” tarifesiyle 80 lira oldu. Vergi ve bakım gibi diğer kalemlerin eklenmesiyle fatura daha yüksek hale geliyor. Sonuç olarak ay sonunda dudak uçuklatan rakamların yer aldığı faturalar elimize geçince, bu ay işin içinden nasıl çıkacağız diye hepimiz kara kara düşünüyoruz.
Yapılan bu zamlarla birlikte, işçi-emekçi aileler ihtiyaçları olan su miktarının çok çok altında su kullanmaya mecbur kalıyorlar. Resmen az kullanın deniyor. Her gün gizliden gizliye kemer sıkma politikaları bize uygulatılıyor. Doğalgazı açmadan soğukta battaniyeye sarıl deniyor. Evdeki ampulü ne kadar watlık kullanacağını, yüzünü yıkarken, dişini fırçalarken suyu ne kadar açacağını medya vasıtasıyla bize öğütlüyorlar. Her gün peyniri, zeytini ne kadar yersen ay sonunu çıkartırsın hesabı yapılıp işçilere, emekçilere akıl veriliyor. Ama kimse zenginlerin lüks caddelerindeki, bahçelerindeki, evlerindeki ışıklandırmadan bahsetmiyor. Kimse zenginlerin havuzlarındaki sudan bahsetmiyor. Saraylardaki ihtişamdan bir şey eksik olmuyor. Patronlar sınıfına bu konuda akıl veren yok. Aksaray’ın bir aylık elektrik faturası Bayburt’un 1 yıllık elektrik tüketimine denk geliyormuş.
Tabii ki bunlardan bahsedilmez. İhtişamlı saraylarda oturabilmek için, havuzlarını her gün yeniden suyla doldurmak için, lüks arabalarda gezmek için, bol ışıklandırmalı caddelerde gezip lüks evlerde oturmak için işçiden çalmak ve işçileri yalanlarla uyutmak lazım. Bizden zamlarla, vergi adı altında çaldıklarıyla sefa sürüyorlar. Aksaray’ın elektrik faturasını biz işçiler, emekçiler ödüyoruz. Bizim sırtımızdan lüks içinde yaşıyorlar.
Bize her gün şükretmeyi ve itaat etmeyi öğretip, sefaletimizi sorgulamayalım istiyorlar. Bizi her gün daha fazla sefalete iten bu kapitalist sisteme boyun eğmek zorunda değiliz. Tek tek biriken öfkemizi birlik olup örgütlü ve bilinçli bir mücadeleye çevirmeden bu kan emicileri durduramayız. Biz tüm çalışmamızla ve örgütlenme araçlarımızla, işçi sınıfının bir araya gelip örgütleneceği ve patronlardan hesap soracağı günlerin hazırlığını yaparak yol alıyoruz. Tüm sınıf kardeşlerimizi de bu kavgada yanımızda mücadele etmeye çağırıyoruz.