Ben sendikalı bir işyerinde çalışıyorum. Bir emekçi kadın olarak çalışma koşullarımızın getirdiği zorlukları hem işyerinde hem de hayatımın her alanında derinden hissediyorum.
Sendikalı bir işyerinde çalışıyor olmamıza rağmen yine de düşük ücretle çalışıyoruz. İşlerimiz çok yoğun ve yeterli işçi yok. Bu yüzden sık sık mesaiye kalıyoruz. Çok yoruluyoruz, yeterince dinlenemiyoruz. O kadar çok çalışıyoruz ki sosyal hayat diye bir şeyimiz kalmadı. Çalışma koşulları yüzünden çocuğumdan ayrı kalmak zorundayım. Çocuğum hafta içi yakın bir akrabamda kalıyor. Sadece hafta sonu onunla birlikte olabiliyorum. Ben çocuğuma, çocuğum bana hasret yaşıyoruz. Çocuğum bana her “anne seni çok özledim” dediğinde canım yanıyor, ağlıyorum. İşyerinde kadın işçiler olarak işverenden kreş talep ettik. Ama yasada kreş için istenen kadın sayısı 150 olduğu için yeterli sayımız olmadığını söyleyerek bizim için çok önemli olan bu sorunu çözmeyi reddettiler.
Bir tarafta sorunumuzu görmezden gelirken öte tarafta her yıl 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü kutlaması yapıyorlar. Üstelik taleplerimizin olup olmadığını soruyor, yazılı olarak vermemizi istiyorlar. Ama bütün bunlar göz boyamaktan başka bir şey değil. Bizim sorunlarımız onların umurunda bile değil. İşte ben bu koşullarda çalışmak istemediğim ve çocuğuma kavuşmak istediğim için UİD-DER’in düzenlediği “Düşük Ücretlere, Uzayan İş saatlerine, Taşeronlaştırmaya Hayır!” kampanyasını çok anlamlı buluyorum ve destekliyorum. Hiçbir ana çocuğuna hasret kalmasın, çocuğundan ayrı yaşamasın.
Mücadele günümüz 8 Mart tüm emekçi kadınlara kutlu olsun.