İnsani yaşamın, paylaşımın olmadığı bir dünyada, bireysel kaygılar insanın içinde yükselir ve arkasından da büyük bir boşluk yaşanır. En nihayetinde de insani felaketler yaşanır. Kapitalizm denen bu sistemde insanlar yalnızlaştırılır, düşünmez hale getirilir ve bir koyun sürüsüne dönüştürülür. Kapitalistler bizleri yalnızlaştırıp kolektif yaşamdan uzaklaştırır ve bireysel kaygılarla boğulmamız için her türlü pisliğe başvururlar. “Her koyun kendi bacağından asılır” hikâyeleriyle bizleri uyutup sömürmeyi başarırlar. Aslında bir taraftan doğru bir söz. İnsanlar bireyselleşip yalnızlaştıkları için kendi bacaklarından asılmaları da kaçınılmaz oluyor. Bunu işyerimde her gün görüyorum.
Ben üç yıldır perde fabrikasında çalışıyorum. Burada sözde 8 saat çalışıyoruz, ama gerçekte haftanın yedi günü 12 saat çalışıyoruz. Hiçbir sosyal hakkımız yok. Maaşlarımız çok düşük. Hal böyle olunca fazla mesaiye kalıyoruz. İşin üzücü tarafı fazla mesaiye kalmak için birbirimizle yarışıyoruz. Yıllık zamlar da yaptığımız fazla mesailer üzerinden veriliyor. Bu kadar fazla mesaiye rağmen zamlar 30-40 lirayı geçmiyor. Bu durum işyerinde işçi sirkülasyonuna neden oluyor. Ve tabii ki bize daha fazla iş yükü biniyor. Bu yoğun çalışma koşullarından dolayı ailelerimizle, sevdiklerimizle zaman geçiremiyoruz. Bu da sorun olarak aile ilişkilerimize yansıyor. Fabrikada bir arkadaşım ailesiyle zaman geçiremediği için eşi tarafından terk edildi ve boşandı. Başka bir arkadaşım da boşanmak üzere.
Buradan tüm işçilere şunu söylemek istiyorum. Verdiğim örneklerde de görünüyor ki bu sistemde örgütlenmeden, mücadele etmeden yaşanabileceğini sananlar bu kirli sistemin içinde yalnızlaşıp boğulmaktan kurtulamazlar.