
Biz işçi emekçilere bunca ağır çalışma koşullarını reva gören patron veya siyasetçi kadınlarla,
Bu çürümüş düzene karşı sesimizi çıkarmamamız için çıkarılan baskı yasalarını onaylayan milletvekili kadınlarla,
İşçi Ayşe’nin, Fatma’nın, Zeliha’nın ve nicelerinin işyerlerine kreş açmayan ve onların çocuklarından ayrı kalmalarına, çocuklarına annelik yapamamalarına neden olan yönetici kadınlarla,
Hamile kadınları işten atan, ağır işlere verip çocuklarının düşmesini sağlayan patron kadınlarla,
Hakkını arayan ve işten atılan işçilere “patronunuzla empati kurun” diyen bir kadın bakanla,
Çoluk çocuk, genç yaşlı demeden Kürt köylerini bombalatan kadın başbakanla biz işçi sınıfının kadınlarının ortak bir yanı olabilir mi?
Evde, işte, sokakta bu kadınlarla aynı muameleyi mi görüyoruz? Hangisinin gelecek kaygısı var? Yeni doğmuş bebeğini evde bırakıp çalışmak zorundalar mı? Onların çocukları fabrikada kreş olmadığı için kumaş parçalarının üzerinde uyuya kalıyor mu? Gece vardiyasından çıkıp eve korka korka gidiyorlar mı? Otobüste, minibüste tacize uğrarlar mı? Hangisi bir emekçi çocuğu olan Özgecan gibi vahşice katledildi?
Hizmetçisi, dadısı, şoförüyle bir eli yağda bir eli balda olan bu kadınlarla hiçbir ortak yanımız olamaz. Asla böyle bir yanılgı içine düşmemeliyiz. Sakın ola onlar da kadındır deyip aynı sıkıntıları çektiğimizi düşünmeyin. Onlarla biz eşit şartlar altında yaşamıyoruz. Onlar bizim insanca yaşamak için verdiğimiz mücadelenin karşısında olanlardır. Onlar ekmeğimize göz dikenlerdir. Onların yaşamlarının garantisi bizim köle gibi çalışmamız ve sesimizi çıkartmamamızdır. İşçi sınıfının nice mücadeleci kadın önderleri gibi biz de bu çürümüş düzene karşı dimdik ayakta duracağız. Çocuklarımız ve geleceğimiz için birlikte mücadele edeceğiz.