Yıllardan bir yıl…
Günlerden bir gün…
Cumalardan bir Cumaydı…
Bu öykünün kahramanı
Çaycumalı Cuma’ydı.
Kazanmak için ekmek parasını,
Doyurmak için bir çocuğunu ve karısını,
Düştü gurbet yollarına,
Geride bırakıp yüreğinin yarısını.
Yaşı daha yirmi beşti,
Henüz yeni evlenmişti.
Bütün Cumaların geçtiği yollardan,
Bütün Cumaların geçtiği sokaklardan geçti.
Geçti dilinde gurbet türküleri,
Yüreğinde yarinin ve yavrusunun aşkıyla.
Bütün Cumalar gibi o da,
Vara gide soluklandı bir yoksul konduda.
Bir yoksul kondu ki,
Duvarları “ha gayret” der gibi duruyordu.
Sanki Cumaların yoksul hallerini andırıyordu.
Ne pencereleri pencere,
Ne kapıları kapı,
Öylesine yoksul,
Üflesen yıkılacak gibi bir yapı.
Bir odada,
Teneke bir sobada,
Tahta kırıntıları yanıyordu.
Cumaların yüreği,
Yoksulluk ve hasret acısıyla kanıyordu.
Çaycumalı Cuma,
Ve diğer Cumalar,
Isıtmak için içlerini,
Ve dağıtmak için efkârlarını,
Derin derin çekip cıgaralarını,
Çaylarını yudumluyorlardı.
Üzerlerinde battaniyeler,
Dudaklarında ucuz cıgara…
Yaslanmışlardı buz gibi duvara.
Çaycumalı Cuma,
O gece sabaha dek düşünde,
Isındı koca bir odun ateşinde.
Bir yanında karısı,
Bir yanında altı aylık ciğer yarası.
Yıllardan bir yıl,
Günlerden bir gün,
Cumalardan bir Cumaydı.
Bu yoksul evde ölenlerden biri
Çaycumalı Cumaydı.