
Benimle aynı işyerinde çalışan meme kanseri atlatmış ve çalışmak zorunda olan bir kadın işçi arkadaşımdan bahsetmek istiyorum.
Hastalığın tanısı konduğunda arkadaşım durumunu işverenine anlatmış ve sonuç olarak kendisini kapının önünde bulmuştu. Biz birlikte çalışmaya başladığımız dönemde hastalığı yenmiş ve yeni bir düzen kurmaya çalışıyordu. Eşi şehir dışında bir iş bulmuştu. Bakacak kimsesi olmadığından çocuklarını evde tek başlarına bırakıyor, aklı çocuklarında, işe geliyordu. İşyerinde sık sık çocuklarıyla telefonla görüşmesi, patrona ortamda çok gürültü olduğu şeklinde iletildi. Arkadaşıma hiçbir kolaylık gösterilmedi ve işten ayrılmak zorunda kaldı.
İşçi kadın olmak her alanda ve şartta dünyanın her yerinde zordur. Kadın ne çalışma yaşamından ne geleneksel rollerinden uzaklaşabiliyor; hem evde hem de işyerinde çalışıyor ve bu ikili yaşam biçimiyle yıpranıyor. Kadının ücret karşılığı çalışmaya başlaması ile birlikte kadının ailedeki ve toplumdaki rolünde farklılaşma meydana gelse de, kadın ev yaşamının getirdiği yükten kurtulamamıştır. Bir yandan ev ve ailenin ağır yükü diğer yandan sistemin ağır sömürüsü, çalışma yaşamının ağır yükü ile çifte ezilmişliğe maruz kalmıştır.
İşçi kadınların hayatlarını kolaylaştırmanın yolu, yeterli sayıda kreş ve çocuk yuvasının açılması, ev içindeki sorumlulukların paylaşılması, haftalık çalışma süresinin kısaltılması, kadınlar ve erkekler için eşit işe eşit ücret verilmesi ve ücretlerin arttırılması, iş güvencesinin sağlanmasından geçer.
Geçimimizi emek gücümüzle sağlamaya çalışan biz kadın-erkek tüm işçiler UİD-DER çatısı altında birlikte olmalı, haklarımız için birlikte omuz omuza mücadele etmeliyiz.