
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan Batman’da bir açılış törenine katıldı. Açılıştan açılışa koşan, her gün nutuklar atan, en az 400 milletvekili isteyen, hadi o olmadı 325 olsun diyen, başkanlık hayaliyle yanıp tutuşan Erdoğan’ın işçilere olan düşmanca tutumu her fırsatta kendini farklı örneklerle gösteriyor. Somalı madencileri tokatlayan, yerlerde tekmeleten, emekçilere “ananı da al git” diyen, gittiği her yerde insanları azarlamayı huy edinen Erdoğan, son olarak Batmanlı petrol işçilerini azarladı. Bir grup TPIC işçisi, konuşma yapan Erdoğan’a seslerini duyurmak için “Başkan TPIC İşçisine Sahip Çık” sloganı attılar. Bunun üzerine Erdoğan işçileri nankörlük etmekle suçladı. “Bir yerde çalışıyorsunuz nankörlük yapmayın! Bir imkân size tanınmış, oralarda çalışıyorsunuz. Başbakanımız gerekli açıklamaları yaptı. Seçimden sonra bunların adımları atılacak. Provoke etmeyin” dedi.
İşçilere yönelik bu üstten ve kibirli tutum, Erdoğan’ın temsil ettiği para babalarının işçilerin örgütsüzlüğü karşısında takındıkları küstah tutumun bir devamıdır. Erdoğan’a göre, üç kuruşa köle gibi çalıştırıldıkları bir iş sahibi oldukları için işçiler şükretmeli, onların sırtından geçinen patronlar değil! İşçiler ne zaman haklarını isteseler baskı ve şiddetle karşılaşıyor, küstahça azarlanıyorlar. Onları işsiz bırakanlar değil hak talep eden işçiler provokasyon yapmakla suçlanıyor. Oysa en büyük provokasyon insanları ücretli köle haline getiren, işçileri sömüren bu düzenin kendisidir. Patronların hizmetinde olan, onlara durmadan teşvik paketi kıyağı yapan AKP ve Cumhurbaşkanı sıra işçilere geldiğinde kölelerini kırbaçlayan efendi kesiliyor.
TPIC 1988 yılında uluslararası alanda petrol aramak için TPAO tarafından kuruldu ve 2012 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile sermayesi arttırılarak BOTAŞ’a devredildi. İşçiler bu yıldan itibaren, TPIC’in hizmet aldığı taşeronlar aracılığıyla, TPAO başta olmak üzere, çeşitli şirketler adına petrol ve jeotermal kaynak arama işlerinde çalışıyorlar. Bu yıl Ocak ayından itibaren TPIC sondaj çalışmalarını durduracağını açıkladı. Elbette ki bu durum yüzlerce işçi için işsizlik, açlık, yoksulluk demekti. Karda kışta ailelerinin mağdur olmasını engellemek isteyen yüzlerce işçi çeşitli eylemler yaptı ve iş güvencesi taleplerini yükselttiler.
Patronlar, onların çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen hükümet ve Erdoğan’ın isteği işçilerin hiçbir haksızlığa seslerini çıkarmaması, her şeye boyun eğmesidir. İşçiler itaatkâr olsun, ne verilirse onunla yetinmeyi bilsinler. Fazla konuşmasınlar, düşünmesinler, sorgulamasınlar. İşten atıldıklarında sessiz, sedasız evlerinin yolunu tutsunlar. Cumhurbaşkanı işçileri nankörlük yapmakla suçluyor. Peki, gerçekten nankör olan kim? Erdoğan her fırsatta Türkiye’nin dünyada 17. büyük ekonomiye sahip ülke olduğunu söyleyip övünüyor. Evet, Türkiye ekonomisi büyüyor, Erdoğan ve patronlar bununla övünüyorlar. Ekonomi kimin sayesinde büyüyor? Bundan 12 yıl önce taşeron işçi sayısı 300 bin civarındayken, AKP hükümetiyle birlikte bu sayı 2,5 milyona çıktı. Yani bugün milyonlarca işçi kuralsız ve iş güvencesi olmadan çalışıyor. Böyle çalıştıkları için mi işçiler nankör? Belki de her gün uzayan iş saatleriyle en az 12 saat çalışıp 3 kişinin işini 1 kişi yaptığı için nankördürler! Ya da sefalet ücreti olan asgari ücretle yaşamaya, bunun adına yaşamak denirse, çalıştıkları için nankörler! İşçiler nankörse onların sefalet ücretine ve ağır çalışma koşullarına karşı en doğal hakkı olan grev hakkını yasaklayanlar ne oluyor? İş güvenliği önlemlerini almayıp işçiyi ölüme gönderenler ne oluyor? İşçinin alın teriyle saraylarda ihtişamlı hayatlar sürdürenler ne oluyor?
Erdoğan sesini duyurmak, hakkını aramak isteyen işçilere provokatör diyor. Nereden alıyor bu cesareti? Bu cesareti bizim örgütsüzlüğümüzden alıyor elbette. Biz işçi sınıfı olarak milyonlarcayız. Sıra hakkımızı aramaya geldiğinde de milyonlar olarak hareket etmeliyiz. Tek yumruk haline gelmeliyiz. Aksi takdirde her fırsatta işçinin yükselen sesini bastırmak ve boğmak için en akıl dışı söylemleri, yöntemleri kullanmaya devam edeceklerdir. Alın terimizi, ekmeğimizi, aşımızı çalanlar er geç hesabını vereceklerdir. İşçiye “nankör”, “ayaklar baş olur mu?”, “ananı da al git” diyenlerden hesabı ancak ve ancak örgütlü işçi sınıfı sorabilir.
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!