
Her ay olduğu gibi bu ay da Adana Organize Sanayi Bölgesi’ndeki işçilere bültenlerimizi dağıtmaya gittik. Orada reklam panolarında bir şirketin reklamı ile karşılaştık. “PATRONA YAKIŞANI YAPTIK.” Tümer İnşaat imzasıyla lüks daireler, apartlar, eğlence merkezleri… Sanayi bölgesinin tam ortasında patronlara yakışanın bu olduğu yazıyordu.
İşçiler açlık sınırının altında kalan ücretlerle, uzun iş saatleriyle çalışıyorlar, yoruluyorlar. Üstelik çalışırken iş kazalarına maruz kalıyorlar. Bütün bu emeklerinin sonucunda işinden eve giderken böyle bir manzarayla karşılaşıyorlar; “PATRONA YAKIŞANI YAPTIK.”
Patronlar ise elleri hiçbir işe gitmeden nasırlanmadan, lüks ofislerinde sermayelerine sermaye katıyorlar. İstedikleri zamansa işçileri işten atabiliyorlar. Patronların yediği yemekte, içtiği suda, her şeyde işçinin alın teri varken; patrona yakışanın rahat ve zengin bir yaşam olduğunu söylüyorlar. Patronlar, işçinin elindekiyle yetinmesi gerektiğini, zaten istese de villaları, daireleri alamayacağını söylüyorlar. İşçinin tek görevi üretmek ve karın tokluğuna çalışmakmış gibi!
Peki, soruyoruz işçiye yakışan nedir?
Güneş yüzü görmeden çalışan maden işçisinin hak ettiği nedir? Göçük altında kalıp can vermek mi? Daha çocuk yaşta çalışmak zorunda kalmak mıdır peki? İşçi sınıfına yakışan, meslek hastalıkları mıdır? Su toplayan ayaklar, kan çanağı olmuş gözler midir? Makineye kolunu kaptırmak mıdır ya da? Yerini yurdunu terk etmek zorunda kalmaları mıdır? Patronların kendilerine yakıştığını iddia ettikleri o villaları inşa eden işçilerin iş kazasında ölmesi midir işçilere yakışan?
Elbette değildir. İşçi sınıfına yakışan, kapitalist sömürü sistemine karşı dimdik ayakta durup, onu yıkmak üzere örgütlenmektir.