
Sendikalı çalışmak istedikleri için işten atılan SeraPool işçilerinin mücadelesi sürüyor. Kadınların ağırlıkta olduğu fabrikada çok zor şartlarda çalıştırılan işçiler, mücadelelerinin aynı zamanda onur mücadelesi olduğunu dile getiriyorlar. SeraPool’un direnişçi kadınları bize bu mücadelede yer alma sebeplerini anlatıyorlar.
Damla: Ben 39 kiloyum ve 40 kiloluk kasaları kaldırıyordum. Sendikaya en son gün üye oldum. Arkadaşımızı, patron, 6 yaşındaki çocuğu için “bir gün gidersin çocuğunu göremezsin” diye tehdit edince, kendi çocuğumu düşündüm. Bugün ona yarın bana yapar diye ben de arkadaşlarımın yanında yer aldım. İşimiz çok ağır ve hakkımızı alamıyoruz. Ben 39 kiloluk halimle 2 tonluk paleti çekiyorum. Bir arkadaşımızın çenesine kırılan plaka çarptı çalışırken, çenesi kanamaya başladı. Bant durmadığı için arkadaşımızın bir yandan çenesi kanarken bir yandan da çalışmaya devam etti. Başka bir arkadaşımız durumu fark edince, çalışırken onun çenesini bantladı. İşyerimizde sıcaklık 50 derece, önlükler üzerimizde su gibi oluyor. Havalandırma yok. Fırının duruşlarını kışın yapıyorlar. Fırın kapanınca içerisi çok soğuk oluyor ve kat kat giyinmek zorunda kalıyoruz. Borcum olmasına rağmen yine haklarım için buradayım. İçerde çalışırken birbirimizi tanımıyorduk, birbirimize selam vermiyorduk. Direnişte yardımlaşmayı dostluğu öğrendik. Beraberliği öğrendik, birlik olduğumuz sürece kazanırız. Biz bu haklardan faydalanamasak da bizden sonrakiler yararlanacak.
Satı: İşveren yanlısı bir sendika olsaydı üye olacağımız sendika, ben burada değil de içerde olurdum. Ben ilk sendikalaşmayı duyduğumda kaç kişiyiz diye sormadım, hangi sendika olduğunu sordum. Sonuna kadar tek başıma da kalsam yine burada olacağım. Haklarımız için arkadaşlarımın yanında yer almam gerekiyordu. Biz sendikalaşırsak bu bölgedeki fabrikalara bunca kadın olarak örnek olacağız. Ben bu mücadeleyi çocuklarım için veriyorum. Benim üç çocuğum var, mücadelem onlar için.
Melek: Direnişte haklarımızı, birlik ve beraberliği öğrendik. Sendikaya üye olmadan “birlik içinde olacak mıyız?” diye sordum. Çalışırken hızlıca yemeğimizi yiyip çay bile içemeden işbaşı yapıyorduk. Bantta çalışırken işin hızından su bile içmeye zamanımız olmuyordu. Ben bu işyerinde bir yıldır çalışıyorum, kendi bölümüm dışındaki işçileri direnişte tanıdım. Birbirimizi tanıyıp kaynaşmak güzel bir duygu. Buraya çocuklarımızı da getiriyoruz. Fileleme bölümünde çalışıyorum. Fırının hızını arttırdıkları için elimiz kanadığında bant bile yapıştıramadan çalışmaya devam ediyoruz. Kadın olmamıza rağmen 40 kiloluk kasaları kaldırıyoruz. Bir kişi üç kişinin işini yapıyor. Bir vardiyada 10 kişilik işi 5-6 kişiye yaptırıyorlar.
Gülfidan: Ben usta olarak çalışıyorum. Sorumluluğumuz daha fazla. Arkadaşlar lavaboya gittiğinde onların yerine ben geçiyorum. Müdürler eleman sayısını 10’dan 8’e düşürüyor ve fırının hızını da arttırıyorlardı. Bizden de daha fazla iş istiyorlardı. Müdürler ustalara “yetişecek, iş yapılacak” diyordu. Böyle stres yaptıkları için herkesin psikolojisi bozuluyordu. Altı ayda bir olan zammı senede bire indirdiler. Az kişi ile çok üretim olurken, bizim her şeyimizden, yemeğimizden bile kısıyorlardı. Kızartma bile yapmıyorlardı. Karnıyarığı suda haşlatıp pişirtiyorlardı ve kızartma zararlı diyorlardı. Ama bir yandan da yemekte sürekli makarna yapmaya başladılar. İyi ki katılmışız direnişe, çok güzel bir duygu. Umarım hakkımızı alacağız. Şu an yanımızda olmayıp içerde çalışan arkadaşların yaptıklarını doğru bulmuyorum. Benim gibi kadın işçiler de bir yola girdilerse sonuna kadar gitsinler. Söz verildi mi geri dönmek olmaz. Geri dönerlerse daha kötü koşulara mahkûm olurlar.