Ben bir metal fabrikasında günde 9,5 saat çalışan bir taşeron işçisiyim. 50, 60 kişinin çalıştığı fabrikada 10 tane taşeron firma var. Bütün taşeron firmalarda olduğu gibi bizim fabrikada da koşullar zor ve ağır, çalışma saatleri çok uzun. Ücretler asgari ücretin birazcık üzerinde. Aslında onlara kalsa asgari ücret verecekler. İş ağır ve çalışma saatleri uzun olduğu için kimse çalışmıyor diye, asgari ücretin biraz üzerinde ücret veriyorlar. Buda yetmezmiş gibi ayın 5 ilâ 10’u arasında yatması gereken para yatırılmıyordu.
Ben 50 gündür bu işyerinde çalışıyorum ve ama düne kadar ücretimi alamamıştım. Biz de paramızı almadan çalışmayacağımızı söyledik. Bir tezgâhta başlayan iş durdurma çok kısa sürede bütün fabrikaya yayıldı. Makineleri 4 saate yakın durdurduktan sonra, idari binaya çıkarak taleplerimizi ilettik. Bize temsilci olarak seçtiğimiz birkaç temsilci ile görüşeceklerini söylediler. Bizler de aramızdan temsilciler seçerek görüşmeye gönderdik. Patron önce para yok demiş. Ama para yok diyen patron 100 bin liralık arabaya biniyor. Bizden gelen basınçlar üzerine iki gün sonra paramızın yarısını yatırmak zorunda kaldılar. Bayrama kadar da paramızın hepsini yatıracaklarına dair söz verdiler. Verdikleri sözü tutmazlarsa, gerekirse yine iş durdurup hakkımızı sonuna kadar arayacağız.
Ben bir kez daha farkına vardım ki işçinin tek gücü üretimden gelen gücüdür. Bizler eğer iş durdurup hakkımızı talep etmemiş olsaydık, ücretlerimizi alamayacaktık. Ücretlerin yatırılmamasına ve ağır iş koşullarına karşı, başta taşeron işçileri olmak üzere bütün işçiler olarak örgütlenmeli, gerektiği zaman üretimden gelen gücümüzü kullanarak mücadele etmeliyiz.