Günlerdir burjuva medya, “21. yüzyıl Türkiye’sinde insanlık dışı olay” ya da “göz yaşartan dram” başlıkları altında, merdiven altı atölyelerde çalışan genç işçilerin meslek hastalıklarını konu ediniyor.
Kot fabrikaları, taşlama işlerini, içerdiği maliyet ve tehlike ile de alakalı olarak, genellikle merdiven altı atölyelere yaptırmayı tercih ediyor. Buralarda da çoğunlukla doğudan gelen Kürt gençleri çalışıyor. Bu atölyelerdeki işçiler kotları kum püskürtme yöntemi ile taşlıyorlar (beyazlatıyor). Her ne kadar maske kullanılmaya çalışılıyor olsa da, bu maskeler genç ciğerleri kum ile tanışmaktan kurtaramıyor. İşçilerin ciğerlerini kum mahvediyor. Zaten sigortasız olarak çalışan bu işçiler, kısa süre içinde oksijen tedavisine muhtaç hale geliyorlar. Oysa ilaçların bedellerini karşılamak bile onlar için oldukça zor. Birçok işçi, genç yaşlarda bu nedenle ölüm ile tanışıyor.
Taşeron sistemi sayesinde ünlü kot markaları sorumluluktan sıyrılıp bu tür işleri gözlerden uzak yerlerde yaptırmış oluyorlar. Burjuva medya ise insanları duygulandırmanın en vurucu yolunun, bu işlerin Türkiye’de yapıldığını hatırlatmaktan geçtiğine inanıyor. “Bunlar bizim Türkiye’mize yakışmıyor, nerede denetim, nerede insanlık, şu drama bakın” tarzından başlıklar havada uçuşuyor. Toplum bu tarz milliyetçi duygular eşliğinde duyarlı olmaya çağırılıyor.
Sanki bizi rahatsız etmesi gereken tek şey bu olup bitenlerin Türkiye’de olması imiş, sanki bu içler acısı durumun sorumlusu bütün dünyayı saran bu kapitalist sistem değilmiş gibi! Sanki tüm dünyada burjuvazi, kârını arttırabilmek için işçileri meslek hastalıklarına ve iş kazalarına boğmuyormuş gibi! Çalışma koşullarında var olan ve var olmaya devam eden her türlü zorluk, risk ve sağlıksız ortamlar işçilerin yaşamını tehdit ediyor. Kapitalizm bizi öldürmeden biz onu öldürelim.