Çalıştığım fabrikada patron işçilerin dini duygularını istismar etmekten, sömürmekten geri durmuyor. Şimdi buna, haksız savaşın tırmandırılmasıyla kışkırtılan milliyetçilik ve onun bir ifadesi olan Türk bayrağı da eklendi. Geçtiğimiz günlerde, mesai bitiminde işçilere birer bayrak dağıtıldı. TV kanalları çağırıldı. Çok “duyarlı” olan patronumuz konuştu. Peki, ne mi dedi? “Şehitlerimizi protesto etmek için toplandık. Bu yaşanan günler Kürt-Türk kavgasına dönmesin. Ülkemiz karıştırılmak isteniyor, kimse buna fırsat vermesin. Devletimiz o kadar büyük ki isterse bu surunu çözer.” O bunları söylerken ben şöyle düşündüm: Devletimiz bu kadar büyükse bu sorunu çözmeyi istemesi için daha kaç kişinin ölmesi, kaç çocuğun yetim kalması, kaç ananın ağıt yakması, kaç genç fidanın toprağın altına girmesi lazım?
Bu kadar “duyarlı” patronumuza sormak lazım: Siz o kıyamadığınız oğlunuzu askere gönderdiniz mi? Askere gittiyse nerede ve nasıl askerlik yaptı? Kendi oğlunuz ölseydi, bu hükümetin kararlarının arkasında bu kadar durur muydunuz?
Elbette “duyarlı” patronumuz ne kadar milliyetçi olduğunu göstermek için protesto saatini mesai bitimine almaktan da geri durmadı. Ne de olsa o bir kapitalist. Kuşkusuz iş saatleri içinde protesto eylemi yaptırsaydı da yapılan şey doğru olmazdı. Ama söz konusu kişi bir kapitalist ve işçileri zorla eyleme çağırırken bile çıkarlarını düşünmekten geri durmuyor.
Milliyetçi nutuklar atan patronumuz, daha maaşlarımızı ödemediniz. Çok sevmemizi istediğiniz “vatanımızda” bizi yokluğa, açlığa mahkûm ettiniz. “Bir ay boyunca izin almayın, 50 lira prim ödeyeceğim” diye fabrikanıza afişler yapıştırdınız. Ama daha işçinizin ücretini ödemediniz. Bari gövde gösterisi yapmak için işçilerin “milli” duygularını kullanıp sömürmeyin. İşlerine geldi mi dinden imandan söz etmeyi pek severler. Hz Muhammet değil miydi, “işçinin teri kurumadan hakkını veriniz” diyen. Sonunda bu da oldu işçi kardeşim. Sen uyudukça, sessiz durdukça patronun ücretini zamanında ödemez, bir gün dini duygularını sömürür. Başka bir gün seni hırsızlıkla itham eder, devlet hastanesinin verdiği raporu kullandığın için. Çünkü onun gözünde sen insan değilsin, bu nedenle de hasta olmaya, dinlenmeye hakkın yok. Başka gün “milli” duygularını sömürür, “bayrak hediyemiz, giderken götürebilirsiniz” derken yüzü kızarmaz. Aç artık gözünü ve uyan işçi kardeşim, bu gidişe dur diyecek kuvvet sende var.