
Biz uzun zamandır babası cezaevinde olan, baba özlemi çeken iki Kürt kız kardeşiz. Kürtlere yapılan baskı ve zulümleri yaşayarak büyüdük. Barış süreciyle başlayan görüşmeler bizleri de sevindirmişti. Artık silahlar susmuştu, cenaze haberleri gelmiyordu, insanlar da Kürt avına çıkıp etrafa öfke saçmıyordu.
Yapılan seçimlerin sonucunu hazmedemeyen Erdoğan ve AKP, Kürtleri tekrar hedef tahtasına oturttu. Süreci buzdolabına kaldırıp “Türkiye’nin Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır” dedi. Haftalardır yapılanları hep beraber izliyoruz. Hakaretlerden sokağa çıkma yasaklarına, bebeklerin öldürülmesine ve tutuklamalara, baskı ve zulüm devam ediyor. Tek bir adamın istekleri olsun diye bunca zulüm, bunca baskı... Ortalığı yangın yerine çevirdiler. Yüzümüz gülmüyor, mutsuz ve huzursuzuz.
Bizler de bu topraklarda zulüm görmeden, öteki olmadan, aşağılanmadan Türkler gibi eşit yaşamak istiyoruz. Çok şey mi istiyoruz? Biz de bu ülkenin vatandaşıyız. Vergisini ödüyor, devlet ne diyorsa ona göre yaşıyoruz. Bizim Türk halkıyla bir sorunumuz yok. Arkadaşlık, komşuluk ediyoruz. Halkları kendi çıkarları için zorla birbirine düşman ediyorlar. Bu oyuna gelmeyelim, gelmeyeceğiz! Barış tüm insanlığın istediği, yaşamın şartı olarak gördüğü bir şeydir. Barış olmadan insanların mutlu, huzurlu, sağlıklı yaşamasından asla söz edemeyiz. Egemenlerin çıkarı için savaş olan yerde korku, ölüm, açlık, göç vardır. Bu yüzden barış için elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız. Bu konuda herkesin duyarlı ve hassas olması gerekiyor. Her şeyden acı olan, insan hayatının egemenlerin çıkarları uğruna yok edilmesidir. Tek dil, tek din, tek tip insan istiyorlar. “Bu yanlıştır” diyenin sonu işkence, hapis, ölüm ve sürgün oluyor. Halk bu hale düşürülmemeliydi. Yeter artık! Nice güzelliklerimizi ölümlere verdik. Gelsin artık dil, din, kültür ve toprak kardeşliği ve insanca yaşamak! Son bulsun ayrımcılık, son bulsun haksız savaş!