
23 Mart sabahı UİD-DER kortejiyle, Newroz coşkusunu yaşamak ve ezilen Kürt halkına destek vermek amacıyla Kazlıçeşme’deydik. Miting alanına vardığımızda, yıllardan beri milliyetçi şoven politikalarla inkâr ve imha edilmek istenen Kürtler her yerden akın akın geliyor ve adeta burjuva güçlere “bizi yok edemeyeceksiniz” der gibi göğü inletiyorlardı. Biz ise alana akan Kürt kardeşlerimize sloganlarımızla destek veriyor ve onları hep bir ağızdan attığımız sloganlarla selamlıyorduk: “Kurdara azadi”, “Kürtlere özgürlük”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Dünyaya barış işçilerle gelecek”.
Alana girdiğimizde yıllar boyu ezilmiş bir halkın, fabrikalardaki sömürüye bir de ulus sömürüsü eklenmiş ve en küçük demokratik talepleri bile yok sayılmış Kürt gençlerin, analarının, kızlarının zalimlere karşı nefreti gözlerinden okunabiliyordu.
Özgürlük mücadelesinde direnen ve Türk burjuvazisinin tüm asimilasyon çabalarına rağmen direnecekleri mesajını veren Kürt ulusu, adeta sıra işçi sınıfında der gibiydi. Ne yazık ki, 12 Eylül faşizminin de etkisiyle militarist politikalar altında ezilen işçi sınıfı, süren haksız savaşı bitirecek bir mücadeleyi yükseltememiştir. Ve burjuvazi işçi sınıfına sorunların kaynağı olarak Kürt sorununu göstermiş ve savaşı meşrulaştırmıştır.
Bugün itibariyle bize düşen görev; süren iç savaşın, emperyalist savaşların, açlığın, yoksulluğun sebebinin kapitalizm olduğunu göstermek, işçi sınıfını devrimci tarzda örgütlemek ve kapitalizmi yıkmaktır.