
Ben bir ambalaj fabrikasında çalışan kadın işçiyim. Geçtiğimiz hafta, her zamanki gibi vardiyamıza gitmek için servise bindik. Fabrika önüne vardığımızda, bizi acayip bir manzara bekliyordu. Tam karşımızda, derisi yüzülmek üzere asılmış bir koç duruyordu. Bizler merak içinde bakınmaya devam ederken, idari bölümden biri gelip durumu bizlere açıkladı. “Bu yıl çok fazla iş kazası yaşadık. Böylesi durumların bir daha yaşanmaması için patronumuz bu kurbanı kestiriyor.”
Birden Eski Mısır dönemi hakkında okuduklarım geldi aklıma. Nil nehri kıyısında bereket ve bolluk için insanlar Tanrı’ya kurban edilirmiş. Önlem almak yerine kurban kestiren patronumuza “Allah kabul etsin” mi demeliydik, “Allah akıl fikir versin” mi? Sanki onca makineyi Allah rızası için çalıştırıp, milyonlarca parayı bu sebeple kazanıyorlar!
Çalıştığımız fabrika tepeden tırnağa tehlikelerle dolu. En ufak bir hata çok ciddi uzuv kayıplarıyla sonuçlanabiliyor. Bütün bunların saptanıp bir an önce düzeltilmesi gerekirken, çare olarak bulunan şey bir hayvanı kurban vererek işçilerin kurban edilmesini engellemek! Biliyoruz ki, iş kazalarının çok büyük bir bölümü zamanında ve doğru bir şekilde güvenlik önlemleri alınırsa önlenebiliyor. Bu konuda bize düşen görev bilinçli olmak ve haklarımızı sonuna kadar savunmaktır.
Bizler makine değiliz! Yedek parçalarımız yok! Patronların kâr havuzunu doldurmak için feda edecek elimiz de kolumuz da yok!
Bir insanın ruh ve beden sağlığını koruması, iyi ve sağlıklı bir yaşam sürmesi sadece üst tabakaya ait bir hak değildir. Kapitalist sistemin çarkları işlerken arada yitip giden hayatlar yaşamaya mecbur değiliz. Bizler farkına varabilirsek göreceğiz ki, işçi sınıfı çok büyük ve güçlü bir sınıftır. Bunun farkına varmalı ve hep birlikte başarmanın hazzını yaşamalıyız. Beklediğimiz günler, güzel günler ellerimizdedir!