
Patron çocuklarının okuyacağı okullardan, sahip olacakları mesleğe kadar yapacakları her şey daha doğmadan bellidir. Her şey ellerinin altındadır. Onlar gelecekleri için neredeyse hiç bocalama süreci yaşamazlar. Ama işçi sınıfının gençleri olan bizler için durum böyle midir?
Ailelerimiz adını “altın bilezik” diye tabir ettikleri bir mesleğimiz olsun diye, çoğumuzu meslek liselerine yönlendiriyorlar. Böylelikle bizler için hayallerimiz ve aldığımız eğitimin önümüze serdiği gerçekler arasında bir bocalama süreci başlıyor. Gittiğimiz fabrikalarda, “nasıl olsa üç beş ay sonra gidecek” düşüncesiyle bölümümüzle ilgili hiçbir şey bizlere öğretilmiyor. Getir götür işleri yaptırılıyor, hatta bir işçi gibi çalıştırılıp almamız gereken asgari ücretin üçte biri çoğu zaman verilmiyor. Lisenin ardından, üniversiteye gitmek istediğimizde imkânlarımızın elimizden çoktan alındığını fark ediyoruz. Çünkü 9. sınıftan itibaren, Türkçe, matematik, fen bilimleri gibi temel dersler meslek liselerinde gösterilmez. Bu derslerin yerini, seçtiğimiz alanla ilgili mesleki dersler alır. İçi boş ve kalitesiz eğitim sistemi, bize hiçbir şey vermezken, üniversite sınavlarında bizlerden hemen her şeyi yapmamızı isteniyor. 12. sınıfta bir yandan staj yaparken diğer yandan üniversite maratonuna ayak uydurmaya çalışıyoruz. Staj, okul, dershane şeytan üçgeninin tam ortasında, oradan oraya yetişmeye çalışıp, enerjimizi, hayallerimizi unutup gidiyoruz.
Koç Holding öncülüğünde 2002 yılında başlatılan Meslek Lisesi Memleket Meselesi Sosyal Etki Raporu’nun giriş bölümünde şöyle söyleniyordu: “80 yıl boyunca Koç Holding’in çatısı altında oluşturulan birikimi seferber ederek toplumsal bir sorunun çözümüne katkı sunmayı amaçladık.” Raporun devamında gerçekte hiç de dedikleri gibi olmayan şeyleri, büyük bir rüyayı gerçekleştirmişçesine anlatmaya devam ediyorlar. Burada bahsettikleri sorun “nitelikli işgücü ihtiyacı.” Yani projenin faydası, sermaye sahiplerinin kaymağını yediği genç işçi sömürüsü gerçeğidir.
Bunca eşitsizlik içinde bizi akıntıya karşı güçlü tutmaya yarayacak tek şey umuttur. Daha iyi şartlarda yaşamak ve iyi bir geleceğe sahip olmak arzusudur. Fakat daha iyi bir geleceğe nasıl sahip olabileceğimiz konusunda yanlış yollara sürüklenmemeliyiz. “Hayatını kurtarmak” adı altında gözlerimizi bağlayıp, kurtuluşu bireysel çabalarda aramamalıyız. Çünkü gençlerin tek başlarına “paçayı kurtarmaları” mümkün değildir. Umut, çağının eksikliklerini gören ve bunu değiştirmeye çalışan sınıf bilinçli, cesur gençliktedir. İşte bu yüzdendir ki genç işçi kardeşlerim, umut mücadelededir!