
“Asgari Ücret Sefalet Ücreti Olmasın” çağrısıyla Gebze’de bir stant açarak, işçi kardeşlerimize gerçekten asgari ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz bir ücreti mücadele ederek alabileceğimizi anlattık. Gebzeli işçiler standımıza yoğun ilgi gösterdiler. Ücretlerin çok düşük olduğundan, temel ihtiyaçlarını bile karşılamadığından bahsettiler. Elbette haklıydılar. Bir Pazar günü Gebze Meydanı’nı dolduran işçi ve emekçiler, ilk bakışta televizyonlarda, dergilerde gördüğümüz insanlardan çok farklı görünmüyorlardı. Ama en güzel kıyafetleriyle orada olan emekçiler yoksulluktan ve ceplerinde borç yükü anlamına gelen kredi kartlarından şikâyetçiydiler. Ekmeğe yapılan zam nedeniyle çok öfkeliydiler. Demek ki yoksulluk insanların sadece üstünün başının dökülmesi değildir. Her yerde ve biraz ucuza bulabildiğimiz, alıp giydiğimiz tekstil ürünleri, şıkır şıkır kıyafetler, kredi kartları yoksulluğun üzerini örtemez. Zenginlerin yaşamı ile yoksulların yaşamı arasındaki derin uçurumu kapatamaz.
Özellikle genç işçi kardeşlerimiz giyimden saça, takılardan aksesuarlara her şeye ulaşabiliyor, şık ve bakımlı görünebiliyorlar. Ama bu durum keskin bir sömürü altında bulunmadıkları, yoksul olmadıkları anlamına gelmiyor. Bir işçi kenti olan Gebze’de, işçiler ya asgari ücretle ya da biraz üstünde bir ücretle çalışıyorlar. Genç işçiler atölyelerde, fabrikalarda asgari ücretle çalışıyor, patronlar tarafından dizginsizce sömürülecek ucuz işgücü olarak görülüyorlar. Şöyle bir baktığımızda, ilk bakışta bu gençlerin asgari ücretli çalışan bir işçi olduğuna inanmak biraz zor geliyor. Ama bildirimizi, bültenimizi uzatıp, aldığı ücret üzerine sohbet etmeye başladığımızda, durumun hiç de böyle olmadığını görüyoruz. Mesela genç bir işçi kardeşimiz, güvenlik görevlisi olduğunu ve üç aydır işsiz olduğunu anlattı bizlere. Bir süre işsizlik, işçilerin yaşadığı sorunlar ve bu sorunları nasıl çözmemiz gerektiği üzerine konuştuk. Aslında dışarıdan bakınca şık ve gayet bakımlı görünen bu kardeşimiz, üç aydır iş arayan bir işsiz!
Peki, 1000 liraya çalışıp, “şık ve bakımlı” nasıl olunur? Aslında, üretim araçlarının gelişimi, işçilerin azgınca sömürüldüğü tekstil sektöründeki “ucuzluk”, geçmişe göre bu imkânlara ulaşımı biraz daha kolaylaştırıyor. Özellikle hizmet sektöründe çalışan işçilerin giyim ve dış görünüş konusunda “çok dikkatli” olmaları isteniyor. Güzel giyinmeye, bakımlı görünmeye zorlanan bu işçiler bir müddet sonra yanılgıya kapılıyor, işçi olduklarını kabullenemiyorlar. “Yönetici asistanı”, “satış danışmanı”, “güvenlik görevlisi”, “operatör” gibi kavramlar işçiliğin üzerini örtüyor. İşe başvuru yapıldığı ilk andan itibaren patronlar etraflarında “şık, bakımlı ve güler yüzlü” işçiler görmek istiyor. Peki, “şık ve bakımlı” olmak için parayı nasıl yetireceğiz? Bu tamamen işçinin sorunudur.
Yetmeyeni yetirmeye çalışan biz işçileriz. Mesailere kalarak aldığımız ücretle ihtiyaçlarımızı karşılamaya çalışan biz işçileriz. Meslek hastalıkları, iş kazaları, işten atılma korkusu, geçim derdi şıklık tanımıyor. Meslek hastalıklarıyla hayatı çekilmez bir hale dönüşen biz işçileriz. İş kazalarında uzuvlarını yitiren, hayatını kaybeden biz işçileriz. Hani bir zat-ı muhterem, iş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçiler için “güzel öldüler” demişti. Evet, kapitalistler ya bizi güzel güzel öldürür ya da şık ve bakımlı bir şekilde sömürür. Yaşadığımız sorunlar ise olduğu yerde durur, eğer işçi sınıfı olarak sınıf bilinciyle mücadele etmezsek!