Bir metal fabrikasında altı aydır taşeronda çalışıyorum. Ben işe başladığımda fabrikada kadrolu işçi arkadaşların sendikalaşma çalışması vardı. Sendikaya üye olan işçi arkadaşlarımın bile ümitsiz olduğu, başaramayacaklarını düşündüğü sendikalı olma mücadelesi olumlu sonuçlandı. Ama kimler için olumlu idi? Öncelikle bu mücadele sırasında bedel ödeyen mücadele edip sendikayı sokmayı başaran işçi arkadaşlar için olumlu oldu. Sonra kadrolu ama sendikayı seçmeyenler için kısa bir süre olumlu oldu. Çünkü patron onlar sendikaya üye olmadılar diye prim verdi. Onlar da şimdi sendikaya üye olmak için sıraya girmiş durumda. Bir de işe yeni başlayacak işçi arkadaşlar için, çünkü onlar da hiç mücadele etmeden sendikalı olacaklar. Ama biz taşeron çalışanlar için gerçek durum hiç de parlak değil.
İşyeri kadrosunun çoğunluğunu oluşturan ve benim de bünyesinde olduğum taşeronda çalışanların durumu hiç iç açıcı değil. O kadar bilgisiz bir grup halindeyiz ki örneğin altı aydır çalıştığım fabrikada işyeri hekimine muayene olma hakkım olmadığını daha yeni öğrendim. Üstelik fabrikada “hasta olsanız bile size bakamam” diyen sözde bir doktor var. Kendime çok kızgınım. Fabrikadaki doktora kızdığımdan daha fazla kızgınım kendime. Çünkü birçok şeyi şimdiye kadar merak etmemiş, öğrenmemişim.
Bir sürü yalanla işe başlatıldık. Taşeronda çalışacağımızı bile söylemediler. Hiçbir sendikal haktan yararlanamıyoruz. Ayrıca kadrolu çalışan arkadaşlarımıza tanınan bazı haklardan da faydalanamıyoruz. Peki, ne iş yapıyoruz? Kadrolu işçilerin yaptığı her işi yapıyoruz. Üretimin her alanında çalışıyoruz. Helal ekmek için. Aile geçindirmek için.
Haksızlık, pervasızlık bize yani taşeron çalışana karşı mı sadece? Hayır, kadrolu çalışan arkadaşlar da ücretsiz izinlerle bezdiriliyorlar. Bu günlerin parası ve sigorta primleri ödenmiyor. İşyerinde hastalananlar doktora zor bela götürülüyor. Başladığımdan beri gerçekleşen ve çok şükür ki büyük kayıplar doğurmayan iş kazalarında hiçbir çalışan doktora götürülmedi. Sık sık ve sözde iş güvenliği eğitimleri veriliyor. Ama bir yandan bu eğitimi verenler, bir yandan da bizlerin hayatı ile oynayabiliyorlar. Mesela yılbaşı gecesi birinci üretim katında çıkan yangında bu katın çalışanları boşaltıldığı halde, ikinci katta çalışan arkadaşlar alt kattaki yangından habersiz bir şekilde üretime devam ettirildiler. Ve yazmakla bitmeyecek daha birçok sorun var fabrikada. Bu sorunların birçoğunun başka yerlerde, fabrikalarda yaşandığını da biliyoruz. Ama aslında bu sorunların çoğu biz işçilerin yeterince bilgili, kendi sorunlarına daha ilgili ve donanımlı olmaması yüzünden çözülemiyor. Sendikalı-sendikasız ya da kadrolu-taşeron diye bizleri ayrıştırdıkları sürece yaşanmaya devam edecek sorunlar. Ama böyle olmamalı. Daha ne kadar böyle parçalanıp farklı yollarla çözüm aramaya devam edeceğiz? Hepimiz aynı sorunlardan mağduruz. Bizim bu sorunları çözmek için aynı yoldan gitmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Bunun için de örgütlü olmayı öğrenmeliyiz.