
Hepimizin çoğu kez duyduğu bir cümledir “eğitim şart”. Eğitmek kelimesi, ehlileştirmek, itaat ettirmek, beslemek anlamını taşıyan “iğitmek” sözcüğünden türemiş. Eğitim ailede başlar diye öğretilir bizlere okullarda. Bunu derken bir yandan da “babana bile güvenmeyeceksin” öğüdünü sıkça tekrarlayarak, hafızamıza kazırlar. Yalnızlaştırır, kutuplaştırır, ayrıştırırlar. Kendi deyimleriyle bizleri kendi fikirleri temelinde eğitir yani ehlileştirir, itaatkâr köleler haline getirirler.
Hayatın her alanında eğitimlere tabi tutuluruz. Bir iş kazası olur, kanlı canlı görerek öğreniriz. İçimizden birinin hayatını kaybettiği ya da sakatlandığı gerçeği tam önümüzde durur. İş kazaları, patronların işlerini yaptığımız esnada başımıza gelen, ancak işverenlerin “biz her türlü önlemi almıştık” yalanlarıyla işçileri suçlu gösterdikleri o vahim olaydır. Her gün fabrikalarda binlerce işçi iş kazası geçiriyor ve onlarca işçi canından oluyor. Ama patronlar eğitim veriyor, suç o eğitimleri içselleştiremeyen işçilerde!
Fabrikalarda gördüğümüz bir başka eğitim konusu da, patronun kârını nasıl arttıracağımız. Kalite ve verimlilik eğitimleri altında, ortada bir pastanın olduğunu, pasta ne kadar büyürse biz işçilerin payının da o kadar büyüyeceğini anlatıyorlar. Onca yıldır bırakın işçi sınıfının pastadan pay almasını, tabakta arta kalanları bile işçilerin elde etmesi mümkün olmuyor.
Fabrikalardaki bir başka eğitim konumuz da çevre. Patronlar biz işçilerin zekâsıyla alay eder gibi, fabrikalarda çevre başlığı altında eğitimler veriyorlar. Kendi kurdukları termik santrallerin, hidroelektrik santrallerin, nükleer santrallerin, fosil yakıt tüketiminin, fabrika atıklarının değil de, fabrikalarda atık kutularına yanlış atıkları attığımızda ekolojik dengeyi bozduğumuzu anlatıyorlar bize. Geri dönüşümü olmayan ürünleri kullanırsak, doğada çözünemeyen ambalajları tercih edersek doğayı tahrip edermişiz. Asıl kapitalistlerin bitmek bilmeyen kâr hırsı ekolojik dengeye zarar veriyor, biz değil!
Fabrikalarda iş güvenliği eğitimlerinden kalite eğitimlerine, verimlilik eğitimlerinden çevre eğitimlerine kadar hepsinin bir amacı var. Patronlar bu eğitimlerle bizleri ehlileştirmek, kendilerine ve çıkarlarına itaat eden köleler yaratmak istiyorlar. Üstelik fabrikadan dışarı çıktığımızda da bu durum devam ediyor. Hayatımızın her alanını türlü oyunlarla baskı altına alıyorlar. Medya yoluyla bilincimizi belirliyor, bizleri bir algı çarpıtmasına, bombardımana tabi tutuyorlar. Patronlar güçlerini sermayelerinden alıyor. Biz işçiler de kendi gücümüzün farkına varmalıyız. Bu sömürü düzenine karşı üretimden gelen gücümüzü kullanmalıyız. Biz işçi sınıfı olmazsak, hiçbir şey olmaz. Her şeyi üreten, işleyen ellerimiz tek yumruk olmalı! Bunu başarmanın tek yolu bilinçli ve örgütlü olmaktan geçer. Çünkü örgütlüysek her şeyiz, örgütsüzsek hiçbir şey!