Türkiye’nin ve dünyanın en zengin aile şirketlerinden biri olan Koç Holding, geçtiğimiz haftalarda kârını açıkladı. Kamuyu Aydınlatma Platformu’na açıklanan bilançoya göre, Koç Holding’in 2015 yılı net kârı bir önceki yıla oranla yüzde 32 artışla 3,6 milyar liraya yükseldi. Daha biz, milyar liralık bu rakamların neye tekabül ettiğini hesap edemezken, her seferinde en’ler listesinin tepesine çöreklenen Koç, dudak uçuklatan rakamlarla büyümeye son sürat devam ediyor. Koç ailesinin toplam gelirinin ise 1,2 milyar artışla 69,5 milyar lira olduğu açıklandı. Neredeyse aklımızın sınırlarını zorlayan bu rakam, günden güne yoksullaşan, vergilerin, zamların altında ezilen, işsizlik korkusuyla insan dışı çalışma koşullarına razı bırakılan biz işçilerin kahırlı yaşamlarını getiriyor aklımıza. Kanımızı eme eme, sırtımıza bine bine zenginliğine zenginlik katan burjuvaların geldiği son nokta, işçi sınıfı ve patronlar sınıfı arasındaki derin uçurumu bir kez daha gözler önüne seriyor. Şairin dediği gibi; “Ve görüyoruz açıkça; bütün düzen bir tahterevalli aslında.” Biz aşağıda yoksullaştıkça, onlar durabiliyorlar yukarıda.
Türkiye’nin en köklü sermaye gruplarından olan Koç Holding, Fortune Dergisi’nin yayınladığı dünyanın en büyük 500 sermaye kuruluşu listesinde 172. sırada yer alırken, Türkiye’nin en çok kazanan 500 şirketi listesinde ise ilk 10’a 5 şirketiyle girmeyi başarmış. Bu “takdire şayan” başarı sır değildir. Bu başarıyı, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında devletin yerli sermaye oluşturmak amacıyla kendisine aktardığı sermayeye ve işçi sınıfını sömürme sayesinde elde etmiştir. Koç aynı zamanda tecrübelidir. Ancak bu tecrübe yalnızca büyüme rakamlarında değil işçi düşmanlığında da yansımasını bulmuştur. Özellikle 12 Eylül darbesiyle birlikte iyice palazlanan Koç Holding, koçbaşı olduğu MESS’iyle, TÜSİAD’ıyla, TİSK’iyle Türkiye işçi sınıfını sömürmüştür. Yıllarca Türk Metal ve MESS ile demir bir mengeneye alınan metal işçilerinin son direniş süreci, Koç Holding’in işçi sınıfının azılı bir düşmanı olduğunu anlamamıza yetiyor. Geçen yılın Nisan ayında başlayan metal fırtınanın büyük bir bölümü, Koç Holding’e bağlı metal fabrikalarında da esmişti. MESS’in dayatmalarına, Türk Metal’in baskılarına karşı başlatılan mücadele, Koç’a bağlı Tofaş, Türk Traktör, Ford Otosan, Otokar, Arçelik LG fabrikalarında da yankısını bulmuştu. Ancak hakkını arayan işçiler karşısında bir sınıf düşmanı tutum sergilenmiştir. Yüzlerce işçiyi işten çıkarmasıyla, bin bir hile ve polis zoruyla direnişleri bitirmeye çalışmasıyla, Arçelik LG fabrikasına polis sokarak işçileri yaka paça dışarı attırmasıyla sınıf düşmanlığını bir kez daha kanıtlamıştır Koç Holding.
Mustafa Koç’un ölümünün ardından yönetim kurulu başkanlığına seçilen kardeşi Ömer Koç, şöyle diyordu: “Bizlere emanet ettiği bayrağı daha da ileriye taşımayı hem bir sorumluluk hem de bir görev olarak görüyorum. Önümüzdeki dönemde de Koç Topluluğu olarak, Türkiye ekonomisinin lokomotifi olmayı sürdüreceğiz.”
Kuşkunuz olmasın efendiler! Bizim de devraldığımız bir bayrağımız var. Geçmiş kuşakların kanları, canları pahasına yükselttiği mücadele bayrağı, şimdi bizim ellerimizde. Türkiye işçi sınıfının adeta lokomotifi olan metal işçilerinin yaktığı ateş, bir gün daha da büyüyecek, tüm işçi sınıfının elinde yükselecek ve o ateş sömürü düzeninizi yakacak!