
Son zamanlarda gazetelerde haberler; abluka altına alınmış şehirler, ölen insan bedenleri, patlayan bombalar gibi dehşet verici konular üzerine oluyor. Bunu yaparken de kullanılan üslup insanın kanını donduracak cinsten. Bu dil öyle bir zihinlerimize işlemiş durumda ki geçenlerde “Afrika’ya çıkarma” tarzında yazılmış bir haber okuyunca Suriye ve Rusya’dan sonra “acaba sıra Afrika’ya mı geldi?” diye içimden geçirdim. Haberi okudukça işin rengi değişmeye başladı. Meğer haber yüzden fazla işadamının Afrika’daki pazara açılması ile ilgiliymiş. Ayrıca bu durumdan gurur duymamız gerekiyormuşçasına “Türkiye, Afrika’da aslan payı peşinde” diyerek sunulmuş haber. Tüm dünyanın gözünü diktiği Afrika’da Türk yatırımcılar için de büyük fırsatlar varmış.
Gözlerini kâr hırsı bürümüş patronlar, işçileri, halkları birbirine düşman etmek için ellerinden geleni yaparken kendi çıkarları için ne sınır ne ulus tanıyor. Hem içerde hem de Türkiye dışında savaş nutukları atanlar, sıra patronların kârı olunca her şey güllük gülistanlıkmış gibi rahatça ceplerini doldurmaya devam ediyorlar. İkiyüzlülükleri bununla da kalmıyor. Sanki yoksul Afrikalı emekçileri düşünüyorlarmış gibi, yapılan yatırımlar için “zaten buna ihtiyaçları var” gibi söylemlerle, hem övünülecek hem de saygı duyulacak bir işe giriştiklerini ima ediyorlar. Çok ucuz emek gücüne sahip olan Afrika ülkelerine, potansiyel pazara avını görmüş sırtlan iştahı ile göz dikilmiş durumda. Zaten uzun yıllardır vahşice Afrika’nın zenginliklerine el koyuluyor. Türkiye’nin egemenleri de “E biz de payımıza ne düşerse” mantalitesi ile el sıvazlamaya koyulmuşlar!
Patronlara “dünya yanıyor” desen, “kârlı iş mi?” diye sorarlar önce. Yaptıkları her şey kâr güdüsüyle yapıldığı için doğaymış, insan hayatıymış bunlara zerrece değer vermiyorlar. Afrika’nın doğasını, yoksul insanlarını sömürmeye giden açgözlülerin söylediğinin aksine biz işçi ve emekçiler, dünya işçi sınıfının bir parçası olan Afrikalı kardeşlerimizi ve yaşam alanlarını yenecek yemek olarak görmeyi kabul etmiyoruz ve tabii ki bu çıkarmayla övünmüyoruz. Bizler tüm dünya işçileriyle birlikte bir sınıfız. Sınıfımızdan hiçbir kardeşimizin nerede olursa olsun sömürülmesiyle gurur duymak gibi bir yanılsamaya düşmemeliyiz. Nasıl patronlar yalanlarının arkasından giderken ne ulusa ne sınırlara aldırış etmiyorsa, bizler ezilen ve sömürülen işçiler olarak çok daha güçlü ve bilinçli olarak kardeş olduğumuz gerçeğine sarılmak zorundayız.