Kentsel dönüşüm projesi kapsamında yıkımların gündemde olduğu Başıbüyük Mahallesi halkı iki ayı aşkın bir süredir devam eden bir direniş sürdürüyorlar. Bizler de UİD-DER olarak direnişte olan mahalleyi ziyarete gittik. Çadırların olduğu yere geldiğimizde ilk duyduğum sözler şunlar oldu, “bunların hepsi gencecik insanlar, bizlerin sizin gibi gençlere ihtiyacımız var.”
Evet, bizler UİD-DER çatısı altında örgütlü olan gencecik işçilerdik. Mahallede direnişte olan analarımız, babalarımız yaşlarındaki insanlar bizleri görünce oldukça duygulandılar. Aynı zamanda bu gençlerin onların mücadelesine sahip çıkıyor olmasının da şaşkınlığını yaşıyorlardı. Derneğimiz adına bir konuşma yapan arkadaşımız, bizlerin bu mücadeleyi sadece onların mücadelesi olarak görmediğini, bugün onların başına gelenlerin aslında yarın bizleri de bulacağının farkında olduğumuzu, sadece yıkımların değil bu sistemdeki tüm sorunların, grevlerin, direnişlerin de takipçisi ve savunucusu olmayı amaç edinmiş bir dernek olduğumuzu vurguladı. Sonrasında direnişle ilgili genel bir bilgi verildi bizlere.
Ben mahalleye giderken oradaki direnişi sürdüren herkesin nasıl duygular içerisinde olduğunu ve bizleri nasıl karşılayacaklarını biraz tahmin ediyordum. Ben de bir grev deneyimi yaşamıştım ve bu destek ziyaretlerinin bizler açısından önemini biliyordum. Ama doğru söylemek gerekirse tahminimden daha coşkulu bir karşılama oldu. Sloganlarımızı hep bir ağızdan haykırdık, “Başıbüyük halkı yalnız değildir”, “Yıkımlara karşı gücümüz birliğimizdir” diye. Bizleri Alevi, Sünni Türk, Kürt, başı kapalı ya da açık diye bölmeye çalışan burjuvazinin tüm oyunları mücadele alanlarında iflas ediyor. Görülmeye değerdi oradaki kadınların coşkusu, kararlılığı. “1 Mayıs’ta da alanlarda olacağız, sesimizi oradan da duyuracağız” diyorlardı. Ziyaretimiz bitip ayrılma zamanı geldiğinde mahalle halkı “sizleri uğurlayalım, çadırların oradan başlayıp mahallenin aşağısına kadar birlikte yürüyelim” dediler. Kadını, erkeği, yaşlısı genci ve mahallenin afacan çocukları çevremizi sarıp bizlerle birlikte yürümeye başladı. Arkadan kol kola girmiş mahallenin kadınlarının sesi yükselmeye başladı: “Başıbüyük bizimdir, bizim kalacak!” Sesimizi seslerine kattık bizler de. Önden yaşlıca bir amcadan yükseldi bu kez ses: “Susma sustukça sıra sana gelecek!”
Hep söylenen bir şey vardır: “en acı öğrenme yolu yaşayarak öğrenmektir, çünkü bedel ödersin, ama en etkili öğrenme yolu da budur, çünkü gerçekten öğrenirsin”.
Bugün Başıbüyük’te yaşananlar orası ile sınırlı kalmayacak dostlar. Kentsel dönüşüm projesi sadece İstanbul’u değil tüm Türkiye’yi kapsayan ve sermayeye büyük rant kapıları açacak olan bir proje. Bugün Başıbüyük halkının verdiği mücadeleye sahip çıkmaz, bu mücadelede onları yalnız bırakırsak yarın bizlerin başına geldiğinde de yanı başımızda kimseyi bulamayız. Bizler işçiler olarak işyeri sorunlarımızda nasıl ortak hareket etmeyi, mücadeleyi birlikte omuz omuza vermeyi kendimize yol edinmeliysek, yıkımlar karşısında da birlikte hareket etmeli, direnenlerin yanında olmalıyız. Bizleri kurtuluşa götürecek tek yol birlikte ve örgütlü vereceğimiz mücadeledir.
Yıkımlara Karşı Gücümüz Birliğimizdedir!