
2014 yılı Mayıs ayında gerçekleşen Soma katliamında 301 işçinin madende çalışırken ölmesinin ardından birçok gazetede, TV programında iş güvenliği konusu tartışıldı. O dönemde başbakan olan Erdoğan bu işin fıtratında bu ölümlerin olduğunu söylüyordu. Çok kısa bir süre sonra bu kez Ermenek’te gerçekleşen maden katliamında ise 18 işçi yaşamını kaybetmişti.
İşçiler eylemlerle tepkilerini dile getirdiler. Sorumluların yargılanmasını, iş kazalarının yaşanmaması için gerekli önlemlerin alınmasını istediler. Katliamın boyutu ve verilen tepkiler sonucu AKP hükümeti madende iş güvenliği önlemleri ile ilgili bir yönetmelik çıkarmak zorunda kaldı. Madenlerde hayati önem taşıyan, olası göçük, yangın, gaz kaçağı gibi durumlarda işçilerin sığınabileceği ve 60 güne kadar hayatlarını sürdürebilecekleri havalandırma ve yiyecek ulaşımını sağlayan yaşam odalarının kurulması da bu yönetmelik içinde yer alıyordu. Madenciler için hayati önem taşıyan yaşam odalarının kurulmasıyla işçiler olası facialarda bu odalara sığınabileceklerdi. Yönetmelik yürürlüğe girdi fakat patronlar yaşam odalarını “maliyetli” buldukları ve “ekonomik sıkıntıda” olduklarını belirterek yaşam odalarının kurulması zorunluluğunu 2017 yılına ertelettiler. Patronlar istiyor hükümet erteliyor. Olan yine işçiye oluyor.
Geçen yıl yapılan bir yönetmelik değişikliğiyle de, madenlerde Avrupa Birliği mevzuatına uygun malzeme ve koruyucu sistem kullanma şartı, 2020’ye ertelenmişti. AKP hükümeti ve patronlar, işçiler ölmesine rağmen “Madenler bu değişikliğe hazır değil” demişlerdi.
Patronlar ve onların temsilcisi hükümet için işçileri yaşamının hiçbir önemi olmadığı ve işçilerin lehine zoraki çıkardıkları yasaları bile uygulamayacak kadar ikiyüzlü olduklarını bir kez daha görmüş olduk. Alınmayan her sağlık ve güvenlik önlemi işçiler için yaralanma ve ölüm demektir. Patronlara önlemleri aldıracak olan, hayatlarımızı kurtaracak olan biz işçilerin örgütlü mücadelesidir.