
Enerjimizin ve coşkumuzun had safhada olduğu, faydalı şeyler öğrenerek kendimizi geliştirebileceğimiz, hayat temellerimizi özgüven ve güvenle atabileceğimiz yaşlardayken çalışarak okumak zorunda kalıyoruz. Devlet bizimle alay eder gibi verdiği bursla geçinmemizi bekliyor. Üniversite sıralarında maddi duruma bakılmaksızın hocaların almamızı şiddetle önerdiği(!) kitapları almaya çalışan, kapitalizmin yarattığı hayat pahalılığından dolayı geçinmeye çalışan işçi, emekçi çocukları için en verimli olabilecek yaşlar harç parası, yurt ücreti, kitap parası, beslenme parası, o parası bu parası diye diye heba oluyor. Üniversite bittiğinde ise geriye sadece 4 senenin nasıl geçtiğini anlayamayan, içi boş eğitim sisteminin ortaya çıkardığı “ilim ve bilim açısından yetersiz bireyler” kalıyor.
Peki, patron çocuklarının bu yaşları böyle mi geçiyor? Tabii ki hayır! Onların önüne serilen imkânlar daha doğmadan hazırdır. Daha küçük yaşlarda, rahat yatakları, zengin besinleri ve sayısız kıyafetleri vardır. Özel okullarda okur, istedikleri sosyal faaliyeti yaparlar. Patron çocuklarında hiç bir zaman üniversiteye yerleşebilme derdi olmaz, istedikleri üniversiteyi söylemeleri yeterlidir. Okullarına altlarında son model arabalarıyla gidip gelirler. İşçi çocuklarının ve gençlerinin kurduğu hayalleri satın alır patron çocukları. İşçi çocuklarının ve sermaye sahiplerinin çocuklarının arasındaki “ben buradayım” diye bağıran eşitsizlik gün be gün artıyor. Her zaman bu eşitsizliğe karşı mücadeleyi yükselten, işçi çocukları ve gençler için mücadele yolunu açan, işçi çocuklarının sırtındaki paralı eğitim yüküne karşı, eşit ve parasız eğitimi haykıran UİD-DER kortejinde, 1 Mayıstaki yerimi alacağım. Bütün genç işçilere ve işçi-öğrenci arkadaşlarıma da buradan sesleniyorum. El ele, kol kola, omuz omuza 1 Mayıs’ta UİD-DER kortejinde buluşalım!